Post image
“Başarısızlık erkekte şiddet eğilimini tetiklemektedir”

 

Uzman Sosyal Pedagog-Psikolog Hanım Demirbaş, “Erkek bağımsızlık ve üstünlük beklentisini karşılayabilmek için kadınlara, annelere ve kadınlığa olan bağımlılıklarını aşağılayıp bastırmak zorunda hissetmektedir” diyerek başarısızlık ve bağımlılık hissinin erkeklerde şiddet eğilimini tetiklediğini söyledi.

Uzman Sosyal Pedagog / Psikolog Hanım Demirbaş, “Cahiliye Arap topluluğunda kızların diri diri mezara gömülmesi, Yunan antik döneminde ve Renaissance zamanında erkeklerin kadınlara olan hastalık boyutundaki nefretleri hatta kadın düşmanlığı kadınları ‘değersiz varlık’ olarak sınıflandırıp kendilerine biat zorunluluğu atfetmeleri, ortaçağda kadının cadı ilan edilmesi, 19. yüzyılda kısır kadın olarak nitelendirilmesi, 20. Yılda kadının yük olarak değerlendirilmesi sonucu günümüzde hızlı artış göstererek gerçekleşen kadın cinayetlerinin en temel sebebi derin ve köklü, cinsiyetler arası asimetrik güç balanslarının olması ve ataerkil zihniyetinin kadını bilinçli ve veya bilinçsizce kendilerine kölelik, kulluk yapma hissi ve arzusudur” dedi. Demirbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kadının eksik olduğunu vurgulayan geleneksel cinsiyet rolüne indirgeyen ve bu role uyumlu değersiz, özgüvensiz dolayısıyla itaatkar yani insan fıtratına aykırı yetiştiren kültürler çoğu kadının cinayete kurban gitmesinden önce zaten ruhunu esir almış hatta öldürmüşlerdir. Eşinden veya sevgilisinden alamadığı ilgi ve alaka sonucu erkeklik gururu incinen erkek psikolojik şiddet ve veya fiziksel şiddetle almaya çalışmaktadır. Ne kadar şiddete başvurursa, o kadar hakkı olduğuna inandığı kadından isteğini alması neredeyse imkansızlaşmaktadır. İlişki kısa süre içerisinde kısır döngüye girmektedir. Her zaman verici olması beklenen kadın karşı çıktığında, erkek kendisini bağımlı hissetmektedir. Başarısızlık ve bağımlılık hissi ise erkekte şiddet eğilimini tetiklemektedir.” 

Demirbaş, “Öldürücü riskin en güçlü yönünü ise kişisel baz oluşturmaktadır. Daha çocuk yaşta veya ergenlikte erkeklerin duygularını göstermelerinin zayıflık olduğu öğretilmektedir. Baskılanan duygularının ise ergenlik ve yetişkinlikte dramatik ve travmatik etkileri vardır. Bastırılan duygular ruha ağır gelmekte ve şiddete yol açabilmektedir. Şiddet eğilimini erkeklikle bağdaştırmak yine oldukça yaygındır. Bu gruba giren erkekler riskli davranışlar, saldırgan ve şiddet eğilimi göstermektedirler. Uzun süre sadece fonksiyonel olan ve içine dönüp muhakeme yapmayan insanlar fiziksel ve ruhsal açıdan hastalanma tehlikesi altındadır. Bunun sonucu olarak sık sık kronik stres, depresyonlar, alkol ve veya madde bağımlılığı, bağımlı davranışlar veya yüksek intihar riski yaşamaktadırlar” diyerek şunları söyledi:

“Ataerkil toplumlarda erkekler en önemli ve üstün cinsiyet olma ve gerektiğinde bunu kanıtlama baskısı altında yetiştirilmektedirler. Bu, üstün erkeklik oluşturma ve bunu koruma zorunluluğu altında oldukları demektir. Bu da onların sürekli bağımlılık korkusu ve özerklik arzusu arasında çatışma yaşamalarına neden olmaktır. Ataerkil toplumlarda ise erkeklerin bağımlı olduğu durumlar:

Çocukluk ve ergenlikte kadınlara bağımlılık:

Çocuk eğitimi ve bakımından kadınlar ve anneler sorumlu olduğu için varoluşsal ve duygusal bağımlık ile geçen çocukluk ve ergenlik dönemi.

Heteroseksüel erkeklerin arzulanan obje olan kadına bağımlılık:

Kadınlar erkeklerin cinsel arzularının objesi olmaktalar ve yüksek ölçüde ve her zaman erkekler onlara bağımlı hale dönüşmekteler.

Kadının doğurma ve emzirme özelliğine bağımlılık:

İdealize edilen annelik erkek tarafından kıskanılmaktadır. Babanın gösterişi ve üstünlüğü sağlanması ve korunması için kendisini yüceltirken olumsuz duygularını bastırırken anneyi aşağılamaktadır.

Erkek bağımsızlık ve üstünlük beklentisini karşılayabilmek için kadınlara, annelere ve kadınlığa olan bağımlılıklarını aşağılayıp bastırmak zorunda hissetmektedir. Bastırma yöntemi ise farkında olmadan kullandığı bir savunma mekanizmasıdır. Bu nedenle erkek kadın düşmanlığının çoğu zaman farkında değildir. Kadınları genelde günah keçisi gibi görmekte ve göstermektedir. Kadınları özellikle anneleri aşağılayan tutumlar öldürücü kadın nefretinin ve veya düşmanlığının yansımasıdır:

Özdeşleşme eksikliği ve empati eksikliği, kadına destek olmama veya yetersiz destek olma, duyarsızlık,

Kadının toplumda ve özel yaşam alanında yapısal, ekonomik veya kanuni dışlanması veya dezavantajlı olmasını desteklemek,

Kadının çalışmasının yeterince kabul görmemesi,

Kadında suçluluk hissi uyandırarak, kadını günah keçisi ilan ederek sorumluluğu üzerinden atmak,

Kadını önemsememek, değersizleştirmek, insan yerine koymamak,

Kadın düşmanlığı

Kadını aşağılamak (cinsel içerikli veya sözel şiddetle)

Kadını yermek

Kadını objeleştirmek

Kadına karşı şiddet veya cinsel şiddet uygulamak

Eğitimde cinsiyet ayrımının az olması öldürücü riski azaltabilmektedir, lakin bazı durumlarda kadınların erkeklerle aynı statüde olması tersi tepkiye yol açabilmektedir.

Nesilden nesle aktarılarak asırlardır süregelen cinsiyetler arası asimetri, erkeklerin egemenliği, kadını sahiplenme, zimmetli eşyası gibi algılayan tutumlar hararetli ve olumsuz duygu yoğunluğu yüklü, cinnet ve cinayete kadar gidebilen aile içi etkileşimin temelini oluşturmaktadır. Günümüzde geniş aile şeklinde yaşanmadığı ve düzenli komşuluk ilişkileri olmadığı için çekirdek aileye kriz anında dışarıdan müdahale mümkün olmamaktadır.

Kadın ayrılmak istediğinde onur, şeref, namus meselesi olarak gören kültürlerde ise onurunu, şerefini, namusunu korumak, kurtarmak için kendilerinde öldürme hakkını görmekteler. ‘Bu eve anca kefeninde dönersin.’ Gibi cümleler hem kız çocuğunun hem de erkek çocuğunun beynine işlenmektedirler. Çoğu durumlarda ise kadının ‘el aleme’ kölesi olmuş ailesi kadının öldürülmesini tasvip etmektedir.

Diğer sebeplerden biri ise sevginin ne olduğuna veya ne olmadığına dair yanlış inanışlarla şiddete zemin hazırlayan cümleler sevgi anlayışlarını şekillendirmektedir örneğin ‘kasap sevdiği deriyi yerden yere vurur’, ‘kıskanmayan domuzdur.’, ‘kocam, döver de sever de.’ ; bu anlayışlara göre örneğin aşırı kıskançlığa bağlı şiddet sevgi kanıtlarıdır.

Kadın cinayetine aile faciası diyerek cinayet masumlaştırılmaktadır. Kadınlar daha çok cinayete kurban gittiği için bunun adı kadın cinayetidir. Kadın cinayetleri özel, aile içi veya ilişki problemi değildir. Kadın cinayetleri siyaseti bağlayan ve siyasi müdahale ve mücadele gerektiren, toplumun her kesitinde gerçekleşen sosyal bir fenomendir.

Kadın cinayetlerinin artışında en önemli etken ise kanunların yeterince caydırıcı olmamasıyla birlikte kurbana suç yüklenmesidir.

Çocuk eğitiminde kız çocukları değerli ve önemli olduğu bilinciyle ve özgüvenli yetiştirilmelidir.

İnsanlığın alfabesinden başlayarak toplum eğitilmeli. Kadının ve erkeğin yeri, cinsel roller yeniden doğru haliyle tanımlanmalı ve her iki tarafında sosyal rolleriyle uyumlu gerek aile içi, gerek bireysel gerek toplumda yaşamaları sağlanmalıdır.”

Uzman Sosyal Pedagog / Psikolog Hanım Demirbaş, “Kadınlar erkekleri tamamlayandır. Tabular yıkılmalı, bağımlı ve cezalandırıcı eğitim yöntemi yerine arkadaşça sevgi dolu eğitim verilmeli” diyerek “Sana güveniyorum ama dışarıya güvenmiyorum en büyük yalanlardan biridir öz güvenli yetiştirilmeli ki kız erkek fark etmiyor dünyada kendisini koruyabilmeli. Kendisini rahat ifade edebilmesi sağlanmalı ‘hayır istemiyorum veya evet istiyorum’ diyebilmeli hakları öğretilmeli aynı zamanda onları almayı ve sahip çıkmayı öğretmeli. Sevgiler bitebilir iyi gelmeyenle yoluna devam etmek zorunda değil. Ya benimsin ya kara toprağın mantığına karşın settini çekebilmeli” ifadesinde bulundu. (İHA)

(Bizim Sivas, 03.09.2020)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN