Post image
Tarikatlar

 

Mehmet OĞULTÜRK
mehmeto@milasonder.com

Ülkemizdeki kadar, başka hiçbir ülkede tarikat ve tarikatçı yoktur her halde. Tarikatlar bir yana, her tarikatın onlarca cemaati, dergahı da var. Cemaatleri tek tek saydım seksen bire ulaştım. Yani her İl’e bir tarikat düşüyor. Önüne gelen kendini şeyh ilan ediyor ve O’nun kutsallaştığına inanan, bırakınız cahili, garibanı; askerinden profesörüne, hukukçusundan öğretmenine, doktorundan mühendisine kadar, hem de bu çağda, binlerce mürit bulabiliyor. Tarikatı, Türk Dil Kurumu “Aynı dinin içinde bir takım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde bir birinden ayrılan, Tanrı’ya ulaşma ve O’nu tanıma yollarından her biridir” diye tanımlıyor . Tanrı tek ve mutlak olduğuna göre, O’na ulaşmanın ve O’nu tanıma yolunun da tek ve mutlak olması gerekmez mi? diye düşünmeden edemiyorum.

Kendisinin Hz. Peygamber sülalesinden geldiğini ileri sürüp, pek çok insanı peşlerine takan, bu memleketin hemen hemen her köşesinde boy gösteren Şeyhler, Şıhlar var. Devleti yönetenler dahil milyonlarca müridi olan bu tarikat ve cemaatlerin hegemonyası içinde aydınlanma, pozitif bilimle uğraşma, fen ve teknoloji üretme nasıl mümkün olur? Kendi kendini şeyh ilan edip, arkasına binlerce mürit takabiliyorsa, ufacık çocuklarını o şeyhlere şıhlara teslim eden ana ve babalar hala varsa, vah bu memleketin haline. Cumhuriyetin ilanından bu güne kadar geçen 97 yılda verilen eğitimle, aydın, çağdaş, fen ve teknoloji üreten bilim insanı yerine, durmadan mürit yetiştirmişiz. Farkında değiliz. İsimlerinin önünde profesör, doçent, doktor , hukukçu, ekonomist, yazar, öğretmen, avukat, mühendis yazan pek çok kişinin, İlkokul mezunu bile olmayan kişilerin müridi olmasını bir türlü aklım, havsalam almıyor.

On üçüncü yüzyıldan on yedinci yüzyılın sonuna kadar üç kıtaya hakim olmuş, dünyanın en güçlü ve egemeni, koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun aciz kalmasına ve yıkılmasına, bu tarikatların hiç biri engel olamamıştır. Tersine, halkın çoğunluğunu oluşturan, özellikle neden niçin sorusunu soramayan bireylerin, cahil kalmalarını, kendilerine kul köle olmalarını sağlayarak, saltanatlarını sürdürmüşlerdir. Hala da sürdürmektedirler. Bu müritler, şeyhleri uğruna canlarını seve seve verebilecek bir aşamaya gelmişlerdir. Bu yüzden durmadan silahlandıkları ve cihada hazırlandıkları anlaşılmaktadır. Bilimden, fen ve teknolojiden uzak bir takım hurafeler ile beyinleri yıkanmış Müslüman toplumundan bir tek mucit çıkmamıştır. Çıktıysa da ben görmedim, okumadım, duymadım. Bundan sonra da çıkacağını zannetmiyorum.

Oysa, insanlığın daha rahat yaşaması için pek çok mucit, düşünür, bilim insanı hep Müslüman olmayan toplumlardan çıkmıştır. Ne tarihte, ne de literatürde, mucit bir müslümana rastlamak mümkün değildir. Bu gün vazgeçemeyeceğimiz elektrik, telefon, televizyon, tren, otobüs, röntgen, MR gibi araçları, hatta internet denilen iletişim aracını bulan, her gün beş vakit minarelerden okunan ezanı duyuran ses düzenini insanlığın hizmetine sunanlar Müslüman değillerdir. Müslümanların tek bildiği silah kılıçtır. Köroğlu’nun dediği gibi; tüfek icat olunca, mertlik bozulmuştur. Bu nedenle de Koskoca Osmanlı İmparatorluğu tarihin çöplüğünde yerini almıştır.

Öyleyse, bu kadar çok tarikat ve cemaatin hakim olduğu bir ülkede ne bilim adamı, ne de devlet adamı yetişmesi olası değildir. Vekilleri, bakanları, başkanları, profesörleri, askerleri, polisleri, hakimleri, savcıları, amir ve memurları, ilkokul mezunu bile olmayan bir tarikat şeyhinin arkasında yürüdüğü, O’nun tükürdüğü mendili kutsallaştırıp koynunda sakladığı sürece, bilim de, teknoloji de, demokrasi de, adalet de, özgürlük de hayal olur. Bol bol kadın cinayeti, çocuk istismarı, hırsızlık, yolsuzluk , yalancılık, askıda ekmek, çöp konteynırında yiyecek arayan yoksulluk olur. İşte her gün biraz daha benimsediğimiz ve gittiğimiz yol, tarikatlar, şeyhler, şıhlar yoludur. Tam 95 yıl önce bu yolu, Büyük Atatürk görmüş ve ; “Efendiler ve ey Türk Milleti, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve hakiki tarikat, tarikat-ı Medeniyyedir“ diyerek çok sevdiği Türk Milletini uyarmıştır. Ama ne yazık ki Türk Milleti O’nun bu sözlerini unutup, şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplardan yana olmuştur. Tarikat-ı Medeniyye’nin kıymetini bilememiştir. Bilenler de azınlıktadır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün adına ve eserlerine tahammül edemeyen tarikatçı çoğunluk ve yöneticiler, bu memleketi adım adım Osmanlının düştüğü uçuruma doğru sürüklemektedirler. Muhalefeti temsil edenler de bunu çok iyi bildikleri halde, laftan öteye gidememektedirler. Tanrı sonumuzu hayırlı etsin.

(Önder, 26.10.2020)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN