Burak GÖRAL
bgoral@hotmail.com
Hollywood’dan ve dünyanın dört bir yanından 500’den fazla etkili yönetmen (Türkiye’den Nuri Bilge Ceylan), oyuncu ve sektörün önemli ismi, 1 Ocak 2000’den bu yana (ABD’de) vizyona giren filmleri The New York Times için oyladı. 21. yüzyılın en iyi filmi, Bong Joon-ho’nun Parazit’i seçildi. İkinci sırada David Lynch’in Mulholland Drive’ı, üçüncü sırada Paul Thomas Anderson’in There Will Be Blood’ı, dördüncü sırada Wong Kar wai’nin In the Mood for Love filmi, beşinci sırada ise Barry Jenkins’in Moonlight’ı var…
The New York Times’ın geçen hafta heyecanlı bir yazı dizisi şeklinde sunduğu 100 filmlik listenin tepesinde yer alan Parazit, netameli bir konuda ‘ikon film’ olabilmeyi başaran değerli bir film.
Cinayet Günlüğü (Memories of Murder), Yaratık (The Host) ve Ana (Madeo) gibi kalburüstü filmleriyle de bilinen yönetmen Bong Joon Ho herkesin kolayca içine girebileceği olay örgüleri içinde sıradan insanların hikâyelerini etkileyici görsel yapılarla anlatabilen çok iyi bir yönetmen.
Parazit altyazılı film izlemeyi sevmeyen Amerikalıların en çok izlediği yabancı filmlerden biri oldu. Çok dar bir dağıtımla vizyona çıkmış, kendi seyircisini kulaktan kulağa oluşturmuştu. Karakterleri arasında heyecanla izlenebilen, sürprizi bol bir ‘sınıfsal savaş’ın yaşandığı filmin Akademi Ödülleri’nde dört büyük ödülle (film, yönetmen, senaryo ve uluslararası film) taçlandırılması ilginçti. Kapitalizmin başkenti Amerika’da kapitalin (paranın) toplumu nasıl ayrıştırdığını iki aile üzerinden bu kadar yakıcı bir hikâyeyle anlatan bir filmin en yüksek seviyeden onore edilmesi çok anlamlıydı.
Sürükleyici bir senaryo
Parazit, toplumsal sınıf çatışması üzerine yapılmış; zekâsı, duygusu yüksek, karakterleri dolu dolu, meselesi anlamlı ve türden türe zıplayan sürükleyici bir olay akışında ustalıkla yazılmış bir senaryoya sahip her şeyden önce. Açıkçası filmi sevmeyenlerin de sıkılmadan ve ilgiyle izledikleri bir yapı bu. Üzerinden bunca yıl ve olay geçtikten sonra filme bir daha bakınca neler hissediyoruz peki?
Bir defa film hâlâ izleyicisinde güçlü hisler uyandırmayı başarıyor. Diğer yandan yoksul ailenin kurnazlıkla hayatta kalmaya çalışan bir pozisyonda olması, servet sahibi ailenin soğuk, empati yoksunu ve buna rağmen biraz da ‘saf çizilmesi filmin en çok eleştirilen özelliği olmaya devam ediyor. Bizde de kişisel olarak bu yönde eleştirildiğine şahit olmuşluğum var. Henüz 2021 yapımı The White Lotus ortada yokken, Amerikalı seyirciler için Parazit servet sahiplerine alaycı ve güçlü eleştirel bir bakışa sahip, ne dediği çok net anlaşılan, her kesimden alkış almış bir popüler kültür hapıydı. Aslında her şeyin bu kadar kolay görünür olması genelde biz eleştirmenleri de rahatsız edebiliyor. Nitekim filmi bu tonu yüzünden eleştirdiğimiz de doğrudur. Özellikle finalinin de uzatıldığını düşünenlerdenim.
Her şey çaresizlikten mi?
Aslında filmin ‘zengin’ ailesi kötü değildir. Sadece hayatın gerçeklerine ve insanların ekonomik mücadelelerine karşı kördürler. Kimse de bu kesimdeki bazı insanların empati yoksunluğunu yok sayamaz herhalde! Ayrıca fakir ailenin de ağır bir kayıp vermesine rağmen tamamen mağdur görülmemesi gerekiyor. Yaptıkları düzenbazlıkları sistemin bir baskısı sonucu çaresizlikten yapıyor olsalar da etik dışı olan çok hareketleri var ve bedelini de acı bir şekilde ödüyorlar.
Diğer yandan ne yaparsanız yapın insanlara başka insanlara karşı zorla empati de kurduramıyorsunuz. Çok zorlu, global bir pandemi geçirmiş dünya, hâlâ savaş ve kaos görüntüleriyle boğuşuyor. Film, kitap ya da diğer sanat eserlerini bir kenara bırakın, hiçbir gerçek olay gidişata dair bir ders çıkarılmasına yol açmıyor. Film vizyona çıktığında, Oscar gecesi büyük bir ilgiyle ödüllendirildiğinde, dünyaca sosyal eşitlik tartışmalarına girdiğimizde ABD başkanı Trump’tı. 2021’de koltuğu Joe Biden’a bıraksa da şimdi göçmenleri giderek daha fazla darlayan Trump yeniden o koltukta!
(Oksijen 02, 04.07.2025)


Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN