Post image
Tom Cruise yapay zekâya karşı

 

Müjde IŞIL

Hiç yaşlanmayan ve enerjisi asla tükenmeyen Tom Cruise’un yeni ‘tehlike görevi’ yapay zekâyı durdurmak. “Mission Impossible” serisinin yedinci filmi “Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm” hafta içinde gösterime girdi. Şu anda 61 yaşında olan Cruise, serinin tüm filmlerinde olduğu gibi yine dublör kullanmamayı tercih etti. Dağların tepesinden motosikletle atladı, son sürat giden trenin tepesinde koştu, düvüştü. Aksiyonun çıtasını öyle bir yükseltti ki ikinci bölüm şimdiden beklenir oldu.

Dijital dünyanın analog kahramanı “Mission: Impossible” serisinin yedinci filminde Ethan Hunt yapay zekâ ile mücadele ederken Tom Cruise dublörsüz aksiyon sahneleriyle yine hayranlığımızı kazanıyor.

Yıldızlaştığı “Top Gun”dan 10 yıl sonra ilk “Mission: Impossible-Görevimiz Tehlike” filminde rol almıştı Tom Cruise… Aradan 36 sene geçtikten sonra “Top Gun”a bir devam filmi çekti, 27 yıl içinde ise (sekizinci filmi yolda olan) yedi filmlik bir seri yarattı, iki filmin tematik ortaklığı da hayli ilginç. Yedinci film “Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One/ Mission: Impossible – Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm” ile bir sene önce vizyona giren “Top Gun: Maverick”i birbirinin bütünleyicisi olarak görmek pekâlâ mümkün. Zira “Top Gun: Maverick”ta Cruise, insansız hava araçlarına evrilerek gelişen teknolojinin, insan dokunuşunun yani manuelin yerini alamayacağını vurgulamıştı. “Mission: Impossible” serisinin yedinci filmi de bu görüşü farklı bir açıdan tamamlıyor; hem de sinemada teknolojiyle özdeşlemiş bir fikrin temsilcisi olarak…

Yedinci filmin merkezinde yapay zekâ var. İnsan kontrolünden çıkıp insanlığı yönetmeye soyunan yapay zekânın kod merkezinin anahtarı kayıp. Onu bulan her şeye hükmedebilecek. Dolayısıyla hükümetler bu anahtarın peşine düşüyor. Amerikan istihbaratı da bu anahtarın peşinde. Tabii ki Ethan Hunt’a veriliyor bu görev. Ancak Hunt’ın fikri, anahtarı istihbarata teslim etmek değil, kimsenin eline böyle bir güç geçmesin diye yok etmek. Durum böyle olunca Hunt ve ekibinin peşine düşmeyen kalmıyor. İstihbarat, eski ve yeni düşmanlar, bir de yapay zekâ…

Yapay zekâ Hunt’ın peşinde

Yapay zekâ tehdidi “2001: A Space Odyssey”, “Terminator” ve “Matrix” serisi gibi pek çok klasiğin zihnimize kazıdığı bir mevzu. “Mission: Impossible – Ölümcül Hesaplaşma Birinci BölünY’ün (ve tabii ki ikinci bölümün de) bu konuya bel bağlaması belki modası geçmiş bir hamle yahut tekrar ön yargısı oluşturabilir. Ancak serinin tümü ve elbette uyarlandığı dizinin temelinde insanın hayal gücünü zorlayan ileri teknoloji var. Eski Bond filmlerindeki kadar uçuk kaçık silahlar yok belki ama yüz ve ses değiştirme teknolojisi “Mission: Impossible” ile özdeşleşti. Çoğumuz aksiyon bölümleri kadar o yüz değiştirme sahnelerini izlemekten de heyecan duyuyoruz. Yani film aslında varlığının temelini sarsacak bir hamlede bulunuyor. Çünkü yapay zekânın her şeye ulaşabildiği, herkesi tanıyıp ona göre tercih yapabildiği bir dünyada Ethan Hunt’ın ve ekip arkadaşlarının ellerindeki teknolojinin bir değeri kalmıyor. Yüz değiştirme tekniğinin filmdeki akıbeti de bunu destekliyor. “Top Gun: Maverick”te uçağı manuel ve pilot sağduyusuyla kullanma övgüsü, “Mission: Impossible – Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm”de yerini yapay zekâya karşı analog seçeneğine bırakıyor. Dolayısıyla iki film, Tom Cruise’un canlandırdığı kahramanlarına biçtiği insani tercihlerle tematik açıdan birbirini tamamlıyor.

Her “Mission: Impossible” filmini bir öncekinden daha fazla aksiyon için, koltukta daha rahatsız oturmak için izliyoruz. Cruise’un havada asılı kaldığı ve buram buram terlediği ilk filmdeki o ikonik sahnenin üzerinden çok zaman ve çok aksiyon geçti. O filmde oyuncu kadrosunun en kıdemlisi olan Jon Voight 57 yaşındaydı. Serinin yedinci filmi vizyona girdiğinde ise Cruise’un yaşı 61. Aradan geçen 27 yılda dublörsüz Cruise 20’sindeymiş gibi nice depar attı, dünyanın en yüksek kulesinden sallandı, bilmem kaç metre irtifadaki uçağa asıldı. Yedinci film bu açıdan Cruise’un aksiyonda çıtayı ne kadar yükselteceğinin cevabını da içeriyor. Tam bu noktada farklı bir taktik ile karşılaşıyoruz. Fragmanda ve afişte filmin en iddialı aksiyon sahnesi zaten veriliyor.

Filmin sürprizleri de tam bu noktada başlıyor. “John Wİck 4″te nefes alacak vakit bile bulamazken, 80’lik Harrison Ford, “Indiana Jones ve Kader Kadranı”nda gençleştirilip koşturmadık alan da bırakılmazken klasik gerilimle ilerletiyor hikâyesini yedinci film. Saf aksiyon yerine ilk filmin diyalog ağırlığına ve gerilim dozajına en fazla yaklaşan yapım olmuş. Trende geçen sahne de ilk filmin hem tekrarı hem de daha geliştirilmiş versiyonu gibi. ilk filmdeki tren sahnesinin çoğu stüdyoda çekilirken yedinci filmde yok etmek için gerçek bir tren hazırlanması ise inanılmaz bir meydan okuma. İlk filmle ortaklığı sadece bunlarla sınırlı değil. Hunt’ın başını yakan Eugene Kittridge’ı yıllar sonra yedinci filmde görüyoruz. Cruise, Christopher McOuarrie ile ideal bir oyuncu-yönetmen iş birliği yakalarken bu uyum biraz nostaljik biraz yenilikçi seçimlerle perdeye güçlü şekilde yansıyor.

Serinin en mizahi filmi

“Mission: Impossible – Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm” mizah açısından da klasik sinemanın izlerini takip ediyor, hatta referans alıyor.

Louis de Funes ve Peter Sellers komedilerindeki araba sahnelerini yâd ediyor resmen. Serinin en mizahi filmi var karşımızda. “The Defiant Ones”ın kelepçesine, merdivenden yuvarlanma sahnesinde “Potemkin Zırhlısı”na gönderme yapıyor, yapay zekâ sahnelerinde “Yüzüklerin Efendisi”ndeki Sauron’un gözünü hatırlatıyor bize.

Ethan Hunt’ın IMF’den önceki gizemli geçmişi pek anlatılmaz seride. Yedinci filmde Esai Morales’in başarıyla canlandırdığı Gabriel karakteri sadece kötülüğü değil, Hunt’ın geçmişini ve llsa’nın kaderini de temsil ediyor. Özellikle kadın karakter(ler) açısından Daniel Craig ile birlikte yeniden başlayan, kusurlu ve yaralı Bond serisi gibi ilerlemesi olası görünüyor “Mission: Impossible” serisinin. Ilsa’yı canlandıran Rebecca Ferguson’ın nice Bond kızından daha etkileyici bir karakter yarattığını unutmayalım. Hayley Atwell’in personası ise Ferguson kadar güçlü değil. Belli ki Cruise’un Cameron Diaz ile oynadığı “Knight and Day”in komedi uyumu yakalanmaya çalışılmış, ama Atwell’in karakteri de oyunculuğu da yeterince oturmamış.

Tom Cruise sağ olsun; eski usul ve yeni usul her türlü aksiyona, kaliteli gişe filmine doyduk. İkinci bölümü iple çekiyoruz. Kim bilir, belki sonrasında o da Daniel Craig gibi Türkiye’ye gelir ve Bond’un istanbul koşturmacası gibi Hunt’ın da aksiyonunu izleriz buralarda. Nasılsa 80’inde de maşallah bu enerjiyle oynayacağına göre hayal etmeyi sürdürebiliriz.

(Milliyet Kültür Sanat, 16.07.2023)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN