Post image
Yaşamından renkleri çalınan kadın

 

Barış TERKOĞLU

Koca çınardan nimetini esirgeyen toprak yokluğunu önce çimende gösterir.

Hep siyasi davaları konuşuyoruz. Yargının kötüye kullanılarak ülkeyi nasıl batağa sürüklediğini tartışıyoruz. Oysa büyük davalara bakmaya gerek yok. “Sıradan” denen insanların da yaralarının nasıl kanamaya devam ettiğini, mahkemelerin hiç kimsenin acısını dindirmediğini görmek için uzağa gitmeye gerek yok.

Türkiye siyasi davaları konuşurken ben gencecik bir öğrenci ile başından geçenleri konuşuyordum. Dosyasını okudum. Anlatayım.

D.K. Hacettepe Üniversitesi öğrencisiydi. Hayallerinden biri yelkenli tekneyle mavi sularda gezmekti. Geçen yıl, 24 yaşındayken ODTÜ Yelken Takımı’nın düzenlediği tekne turunun ilanını gördü. Numaraya ulaşıp katılmak istediğini söyledi, anlaştılar.

16 kişilerdi. Etkinliğe katılanlar farklı üniversitelerden olduğu için tanımıyordu. Turdaki iki tekne, 8 Eylül’de, Marmaris’te bir koya demirledi. Sofra kuruldu. İçki içildi. Denize girildi.

D.K. içkiye dayanıklı değildi.

Anlattığına göre arkasından gelen ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği öğrencisi ve aynı zamanda D.K’nin olduğu yelkenlinin kaptanı olan Y.E. Öztürk onunla yakınlaşmaya çalıştı. D.K. ondan uzaklaşarak tekneye doğru yüzmeye başladı. Y.E. Öztürk peşinden gelmeye devam ediyordu. Tekneye çıkıp kamarasına girdi. Peşinden Öztürk girdi. Kapalı, karanlık bir kamaraydı. D.K. onu ittirdi, ısırdı, bağırdı ama direnemedi. Arkasından giren Öztürk orada D.K’ye tecavüz etti.

D.K. olay öncesinde bakireydi. Tecavüzün etkisiyle kanaması oldu. Güverteye çıktı. Kusuyordu.

TELEFONDAKİ ARAMA GEÇMİŞİ

Teknede, bir denizin ortasındaydılar. Tekne kıyıya yanaştığında hastaneye gitti. Kendisini muayene eden ikinci doktora tecavüze uğradığını söyledi.

Doktorun kolluğu çağırmasının ardından Y.E. Öztürk gözaltına alındı. Marmaris Cumhuriyet Savcılığı’nda ifade verdi. Çok alkollü olduğunu, geceyi tam hatırlamadığını söylüyordu. D.K’nin rızasıyla sadece oral yolla ilişkiye girdiklerini söylüyordu.

Daha fazlası olduysa da aralarında geçenlerin D.K’nin rızasıyla olduğunu söylüyordu. Savcı, Öztürk’ün izniyle telefonunu inceledi. Google arama geçmişinde “Oral seks sonucu DNA bulaşır mı” aramasının olduğunu gördü. Savcı nedenini sorduğunda “Kendini savunma için” olduğunu söyledi.

ADLİ TIP RAPORU

Savcı, teknedeki isimlerin de ifadesini aldı. E.C.B., olaydan sonra D.K’nin “Kendimi güvende ve huzurlu hissetmiyorum, tekneyi değiştirmek istiyorum” dediğini anlattı. Ona tecavüze uğradığını söylemişti. A.Y., D.K’nin olaydan sonra kustuğunu gördüğünü, elini tutarak “Yanımda kal” diye yardım istediğini söyledi. Ş., D.K’nin olaydan sonra tanıdığı bir avukatı aramak istediğini ifade etti. D.K’yi hastaneye götüren B., “Kötü haldeydi, zorla olduğunu düşünüyorum” dedi. Adli Tıp raporu alındı. Rapora göre D.K’nin vajinal bölgesinde yırtık ve lezyon vardı. Vücudundaki izlerle birlikte anlattığı cinsel saldırı olayını doğruluyordu.

SONUÇ: BERAAT!

Y.E. Öztürk hakkında cinsel saldırı iddianamesi yazıldı. Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama yapıldı. Bütün dava iki celse sürdü.

Tutanakları okuyorum.

İki celse boyunca sanıktan çok D.K. yargılanmış!

Hiç tanımadığı insanların ortasında durumu herkese neden açıkça anlatmadığı sorgulanmış. İlk korkusunun hamile kalmak olmasından şüphelenilmiş. Kendisini muayene eden birinci doktora değil de neden ikinci doktora tecavüzü anlattığı sorulmuş. Kamaraya girmeden önce Y.E. Öztürk’le kendi isteğiyle yakınlaşıp yakınlaşmadığı üzerinde durulmuş. Alkollü olduğu ve birçok ayrıntıyı hatırlamadığı halde defalarca başından geçen anlattırılıp çelişkiler üzerinde durulmuş. Birbirini tanıyan bazı tanıkların organize bir şekilde ifade değiştirmesi dikkat çekmemiş. Sonunda DNA raporunun gelmesi bile beklenmeden sanık delil yetersizliğinden beraat ettirilmiş. İstinaf da bu kararı onamış.

Üstelik Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp uzmanları, mahkemenin kararının ardından, D.K. lehine kritik bir rapor verip yargı kararını eleştirmiş. D.K’nin “travma sonrası stres bozukluğu” yaşadığını, “bunun olayla doğrudan ilişkili olduğu”nu, “bu tanının cinsel saldırının gerçekleşmiş olduğunun delili olduğu”nu, mahkemenin psikiyatrik rapora başvurmamasının önemli eksiklik olduğunu, “tecavüz bildiriminde gecikmenin rızanın dayanağı” kabulünün yanlışlığını, “genital yaralanmayı olay öyküsü ile bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutan bilirkişi raporu alınmaması”nın önemli bir eksiklik olduğunu söylemiş.

HİÇBİR HAYALİM KALMADI

Bir kadın, eğlenmek için katıldığı bir etkinlikte, durup dururken neden tecavüze uğradığını söylesin diye soran olmamış. Başından geçenin şokunu atlattıktan sonra 24 saat içinde tecavüz delillerini toplaması eksik bulunmuş.

Karardan sonra D.K. ile konuştum. Tecavüzden bu yana psikolojik tedavi görüyordu. Yargıya güvenini kaybetmişti. “Maddi gücü olan biri değilim, çevresi olan biri değilim, sadece haklıyım ve adalet istiyorum” diyordu. Yaşam sevinci çekilip gitmişti:

“Saldırıya uğradığımda 25 yaşındaydım. Hep o yaşta kaldım. Hayat dolu, hayalleri olan gençtim ben. Hiçbir hayalim, neşem kalmadı. Sadece ahım yerde kalmasın diye çabalıyorum. Mahkemeler sesimi duymuyor. Üzerime toprak atılmış gibi, varlığım örtbas ediliyor.”

D.K. belki nefes alıyor ama yaşam bütün renklerini onun üzerinden çekmiş. Elbette bunun nedeni, uğradığı saldırı kadar ardından gelen dünyanın adaletsizliğine dair yaşadığı tecrübe.

Gök herkesin üzerinde olsa da maviliğini ancak huzurla bakabilenlere gösterir.

(Cumhuriyet, 20.11.2025)

 

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN