Post image
Şiddetsiz evler sokaklar hakkımız

 

Şehriban KIRAÇ 

Bugün 25 Kasım ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ ancak Türkiye’de her geçen gün kadın cinayetleri artıyor. 2024’te öldürülen kadınların yüzde 84’ü aile içinden bir erkek tarafından öldürüldü. Bunlar içinde en büyük pay, yüzde 68 ile evli olsun ya da olmasınlar hayatlarındaki erkekler tarafından katledildi. Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü Av. Hülya Gülbahar‘a göre, kadınların yüzde 48’si eşi veya birlikte olduğu kişinin uyguladığı en son şiddet davranışını kimseye anlatmıyor veya herhangi bir kuruluşa başvurmuyor. Kadınların yalnızca yüzde 32’si en son yaşadığı şiddet davranışını kendi ailesinden bir kadınla paylaşmış. Kadınların resmi kurumlara başvurmama nedenlerinin başında sorunu kendi içinde çözme çabası, korku, utanç ve aynı zamanda kurumlara güvensizlik geliyor. Kadının güçlendirilmesine ayrılan bütçenin sürekli azaldığını ve 2026 için kadına reva görülen günlük bütçenin 38 kuruş olduğunu belirten Av. Hülya Gülbahar ile Türkiye’de tırmanan kadına yönelik şiddeti konuştuk.

YÜZDE 84’Ü AİLE İÇİNDEKİ ERKEK

Kadınlar daha çok kimin şiddetine ve neden maruz kalıyor?

Kadınlar en sık yakın ilişkilerde eşleri, eski eşleri, partnerleri ya da yakın aile bireyleri tarafından şiddete maruz kalıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na (KCDP) göre 2024’te öldürülen kadınların yüzde 84’ü aile içinden bir erkek tarafından öldürüldü. Bunlar içinde en büyük pay, yüzde 68 ile evli olsun ya da olmasınlar hayatlarındaki erkekler (Mevcut eş yüzde 42, beraber olduğu erkek yüzde 12) Aile içinde şiddet ve cinayetler korkunç oranda artmış durumda ve maalesef artmaya da devam ediyor. Cinayetler artık bir ‘kadınkırımı’, ‘cinskırım’ boyutuna ulaştı.

TÜİK verilerine göre kadınların yüzde 28’i psikolojik, yüzde 18’i ekonomik, yüzde 13’ü fiziksel şiddete maruz kalıyor. Oysa gözlemlerimiz, şiddetin bu rakamların kat kat üstünde olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, KCDP’nin 1 Ocak – 31 Aralık 2024 arası sadece medyadan derlediği 394 kadın cinayeti, 259 da şüpheli ölüm var. İçişleri Bakanlığı ise, 2024’ün ilk 10 ayında sadece 275 kadın cinayeti var diyor. 100’den fazla kadını dirilttiği gibi, şüpheli ölümleri hiç açıklamıyor. Kadın erkek eşitliğini reddeden ve kadını aileye hapsedip erkeklere bağımlı kılan politikalar sürdükçe bu şiddet artmaya devam edecek.

KADINLAR DAHA ÖRGÜTLÜ OLMALI

Kadınlar şiddet karşısında nasıl bir karşı duruş sergileyebilirler?

Hayatta kalabilmek, şiddetten uzak bir hayat sürebilmek için, tüm kadınların daha politik ve daha örgütlü olması gerek. Politik bakış ve eylem, örgütlülük ve kadın dayanışması tüm bu şiddeti azaltabilmek ve durdurabilmek için en önemli koşul. Kaybedecek zaman yok. Kadınlar acilen, en yakın kadın örgütüne ya da kadın grubuna ulaşmalı. Şiddeti önlemek ya da durdurmak için yapılması gerekenleri Mor Çatı ve baroların kadın hakları merkezleri başta olmak üzere kadın örgütlerinden öğrenebilirler. Telefonla arayabilir, web sitelerine bakabilirler. Özgüvenini geri kazanmak, güvenlik planı yapmak, cep telefonuna ihbar hattı KADES’i indirmek, komşu, arkadaş, akraba vb. ile destek ağları kurmak; 6284 gibi hukuki hakları, sığınak ve danışmanlık hizmetlerine erişim yollarını öğrenmek de yaşamsal önemde.

ÖZGÜRLÜK İÇİN ÖLÜMÜ GÖZE ALIYOR

Ne oldu da kadına dönük şiddet olayları bu kadar arttı?

Ekonomik krizler ve yoksulluk, kadın-erkek eşitliğine ve kadın haklarına yönelik siyasi, ideolojik saldırılar, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa gibi önleyici ve koruyucu normların tartışmaya açılması, medyanın ve siyasetin erkek egemenliğini, kültürünü, şiddetini meşrulaştıran dili, başvuru mekanizmalarının etkisizliği ya da olumsuz tutumları ve cezasızlık. Bu ve benzeri etkenler; şiddeti normalleştiren, failin cezasız kalma beklentisini güçlendiren ve kadınların şiddetle bireysel ve kollektif mücadelesini baltalayan bir ortam oluşturuyor.

İktidarın kadınları baskı altına almaya, aileye hapsetmeye yönelik politikalarına kadınlar direniyor. Bu direniş de, erkek ve devlet şiddetiyle bastırılmaya çalışılıyor. Kadınlar hizmet ve itaat üzerine kurulu bir kölelik düzenini kabul etmiyor, kula kulluk etmeye itiraz ediyor. Özgürlüğü için ölümü göze alıyor. Boyun eğse, bu kez de hizmet ve itaatte kusur ettiği için öldürülecek.

HER ALANDA AİLE BASKISI VAR

İktidarın aile politikalarının şiddet artışına etkisi var mı?

Olmaz olur mu? Siyasilerin söylemlerinden eğitim müfredatına, diyanet hutbelerinden medyaya her alanda bir aile baskısı kuruldu. 2025 “Aile Yılı” ilan edildi. Ama erkeğin reis olduğu, kadının şiddet gördüğü, ev içi emeğinin sömürüldüğü bir aileden söz ediliyor. Evlenmek ve çok çocuk sahibi olmak bir baskı politikası. 25 Kasım’da Aile Bakanı, Cumhurbaşkanı ile şiddetle mücadele için yeni bir eylem planı açıklayacakmış. Planı var ama eylemi yok, icraat yok.

YASALARA DOKUNMA UYGULA

Kadına yönelik şiddeti önleyecek yeterli kadar yasal düzenleme var mı?

Şiddetle mücadele için yeterli bir yasal çerçevemiz var. Sorun bunların uygulanmamasında. Mesele sadece yasaları yazmak değil. Öncelikle tüm toplumun bu yasaları öğrenmesi ve uymasını sağlamak gerek. Aynı zamanda yasaların uygulanması için yeterli bütçenin ayrılması gerekli mekanizmaların kurulması, kurumlar arası koordinasyon, etkin yaptırımlar gerek. Kadın danışma, dayanışma merkezleri, sığınaklar, cinsel kriz merkezleri, barınma sorununa çözümler, kreşler psikolojik, ekonomik destekler gerekiyor. Kolluk, yargı, sağlık çalışanların gibi profesyonellerin özel eğitimi ve duyarlılık geliştirmesi gerekiyor. Biz her zaman ‘Yasalara Dokunma, Uygula’ diyoruz.

KORKUDAN UTANÇTAN GİTMİYOR

Kadınlar şiddete uğradıklarında yeterince hukuki ya da güvenlik mercilerine başvuruyor mu?

Birçok kadın genellikle şiddet tırmandığında ya da yaşamı tehlikeye girdiğinde yetkili mercilere başvuruyor. Ya da ağır durumlarda bile yetkili mercilere gitmiyor.

TÜİK verilerine göre, kadınların yüzde 48’si eşi veya birlikte olduğu kişinin uyguladığı en son şiddet davranışını kimseye anlatmıyor veya herhangi bir kuruluşa başvurmuyor. Kadınların yalnızca yüzde 32’si en son yaşadığı şiddet davranışını kendi ailesinden bir kadınla paylaşmış.

Bu bulgular, şiddete maruz kalan kadınların yaklaşık yarısının, yaşadıkları deneyimi sessizlikle geçiştirdiğini ve yardım arayışında bulunmadığını gösteriyor.

Eşi veya birlikte olduğu kişinin yaşam boyu fiziksel veya cinsel şiddetine maruz kalan kadınların sadece yüzde 10’u herhangi bir kuruma başvuruyor.

Polis-Jandarmaya başvuranlar sadece yüzde 6, hastane, doktor vb. sağlık kuruluşlarına başvuranlar yüzde 4. Kadınların resmi kurumlara başvurmama nedenlerinin başında sorunu kendi içinde çözme çabası, korku, utanç ve aynı zamanda kurumlara güvensizliğin geldiğini gösteriyor.

İstanbul Sözleşmesinden çıkmak kadınlara neler kaybettirdi?

Öncelikle ülkemiz uluslararası standartlardan ve izleme mekanizmalarından kopartılmaya çalışıldı. Kapsamlı önleyici politikalar geliştirme ve uygulama görevi terk edildi. Şiddet faillerinde cesaret, mağdurlarında güvensizlik duyguları oluşturuldu. Ayrıca şiddetle mücadele kurumları atıl, personel sinik ve etkisiz hale getirildi.

BOŞ OL SİSTEMİ GETİRİLECEK

Gündemde 12. Yargı Paketi var. Kadınları neler bekliyor?

Ekonomik şiddet tanımı sözleşmelere ve yasalara yeni girmişti. Şimdi ekonomik şiddet, şiddet tanımından çıkarılmaya çalışılıyor. 12. Yargı Paketi ile Medeni Yasaya büyük bir saldırı hazırlığı var. Hızlı boşanma diyerek erkekler lehine bir “boş ol sistemi” getirilecek. Dilekçe üzerinden boşanma, kadın ve çocukların aile konutundan bir kuruş nafaka bağlanmadan atılması anlamına gelecek. Nafaka, tazminat, evlilik içi malların paylaşımı gibi maddi konular arabulucuya götürülecek. Oysa ki şiddet varsa, güç eşitsizliği varsa arabuluculuk zayıf olan tarafın aleyhine işler ve yeni şiddetler doğurur. Ekonomik şiddet de şiddettir ve şiddet söz konusu ise arabuluculuk olamaz.

HER ALANDA EŞİTLİK SAĞLANMALI

Şiddetin önüne geçmek için asıl atılması gereken adımlar neler?

Şiddetle mücadele, hayatın her alanında tam bir eşitlik sağlama politikaları üzerine inşa edilmeli. Şiddetsiz evler, sokaklar, okullar, iş yerleri hepimizin hakkı. Tabi bunun için de, yerel ve merkezi olarak tüm ekonominin “Mor, Yeşil, Kamucu Ekonomi” esaslarıyla yeniden inşası şart.

Oysa ki, kadının güçlendirilmesine ayrılan bütçe sürekli azalıyor. 2026 yılı için ayrılan bütçeyi kadın nüfusu ile karşılaştırdığımızda bir kadına yıllık yaklaşık 139.3 TL bütçe düşüyor. Günlük bütçe ise 38 kuruş! Bu bütçelerle kadınların güçlendirilemeyeceği ortada. Sığınakların yetersizliği ortada iken 2024 bütçesindeki 174 sığınak hedefi, 2026 bütçe teklifinde 23 eksiltilerek 151’e düşürülüyor. Şiddet artarken bütçe ve koruyucu mekanizmalar azaltılıyor.

Şiddetle mücadele edecekseniz İstanbul Sözleşmesindeki tüm düzenlemeleri eksiksiz hayata geçirmeniz gerekiyor.

Önce hukuk devleti olmalı ve başta 6284 ve ceza yasaları olmak üzere hukuku hızlı, etkili ve caydırıcı olacak biçimde uygulamalısınız.

Ülke çapında sığınak, acil kriz hatları, cinsel kriz merkezleri, ekonomik destek programları ve yerel destek merkezleri ağı kurmanız gerekiyor.

Okullarda ve toplumda toplumsal cinsiyet eşitliği, öfke yönetimi ve sağlıklı ilişkiler eğitimleri vermeniz gerekiyor.

Failin cezalandırılmasını sağlayacak etkin yargı süreçleri gerekiyor.

Sivil toplum ile iş birliği, kadın örgütlerinin güçlendirilmesi ve karar alma süreçlerine dahil edilmesi gerekiyor.

(Nefes, 25.11.2025)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN