Geçtiğimiz hafta sonu, yani 16 Nisan Pazar günü ülkemizde yeni bir sistemi, Başkanlık sistemini öngören Anayasa değişikliğiyle ilgili referandum oylaması gerçekleştirildi…
Ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde 1923’ten bu yana uygulanan parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi öngörün Anayasa değişikliği yüzde 51.4 oyla kabul edildi…
Türkiye’de ilk referandum 1961 Anayasası ile ilgili yapılmıştı. 9 Temmuz tarihinde yapılan referanduma katılan seçmenlerin yüzde 61.7’si Anayasa’nın kabulü yönünde yani “evet” oyu kullanmıştı…
Yine bir askeri darbe sonrası düzenlenen 1982 Anayasası ise 7 Kasım 1982’de halk oylamasına sunuldu. 82 Anayasası da, yüzde 91.37 “evet” oyu ile kabul edildi…
Evet, 82 Anayasası’ndan 34.5 yıl sonra Türkiye’de yeni bir dönemi, yani Başkanlık sisteminin başlatılmasının yolunu açacak Anayasa değişikliği ise ilk iki referanduma kıyasla daha düşük bir oyla, yüzde 51.4 ile kabul edildi…
Sonuç olarak; artık Türkiye’de yeni bir dönem başlamış bulunuyor… Referandumdan önce çok tartışıldı, ama asıl şimdi Başkanlık sisteminin getirilerini ve götürülerini hep birlikte yaşayıp göreceğiz…
Vatandaşlarımızın yarısının oyuyla kabul edilen yeni düzenlemeye göre ilk aşamada Hakimler ve Savcılar Kurulu 30 gün içinde yeniden yapılandırılacak ve Cumhurbaşkanının partiye üyelik hakkı da hemen uygulanabilecek. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeni sisteme uyum düzenlemelerini ve iç tüzüğünü de 6 ay içerisinde değiştirmesi gerekiyor…
Biliyorsunuz; ülkemizde maalesef uzun bir süredir “yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü”nden, “adaletin tam anlamıyla tecelli ettiği”nden söz etmek mümkün değil…
Adaletin yerini bulması için sadece yargıçların, savcıların bağımsız olmaları yetmiyor, aynı zamanda bağımsız olan yargıç ve savcıların, tam anlamıyla bir hukuk adamı olmaları, beyinlerinin de bağımsız olması, beyinlerini tarikatların, çıkar örgütlerinin güdümüne vermemeleri de gerekiyor…
Üzücü, ama bunların pek çok örneğini son yıllarda yaşadık gördük…
Daha birkaç yıl öncesine kadar bu ülkenin önemli kurum ve kuruluşlarında görev yapan insanlarını uydurulan suçlarla, delillerle içeriye tıkan, yargılayan pek çok yargıç ve savcı bugün kendileri suçlu konumda…
15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında Fethullahçı Terör Örgütü’nün ortaya çıkmasıyla daha önce açılan bu davalarda yargılanan insanlar yıllar sonra bugün tek tek beraat ederken suç yaratarak onları içeri tıkanlar ise söz konusu örgütün yönetici ve üyesi oldukları gerekçesiyle cezaevinde…
Hatta, o davaları büyük şaşalarla düzenleyen, açan ve yaptığı soruşturmanın önemine dikkat çekilerek altına kurşun geçirmez araç tahsis edilen, ismini herkesin çok iyi bildiği savcının da aralarında bulunduğu bazı dönemin hukukçuları bugün yurt dışında firari bulunuyor…
Gerçekten ülkemizde gelinen aşamada hukukun üstünlüğünden, yargı bağımsızlığından, adaletten söz etmek çok zor… Ki yaşananlar da adaletin, hukukun üstünlüğünün bir gün herkese ne kadar lazım olduğunun göstergesi…
Yeni dönemde ise hepinizin bildiği gibi bu konularda da düzenlemeye gidiliyor… Hakimler ve Savcılar Kurulu önümüzdeki günlerde yapılandırılacak…
Yeni sistemimizle; yargının ne kadar bağımsız olup olmayacağını, hukukun ne kadar üstün kılınıp kılınmayacağını hep birlikte yaşayıp göreceğiz…
Umut Vakfı olarak kuruluşumuz amacında da belirtiğimiz gibi; bireylere hukukun üstünlüğünü benimsetmenin, uygulanmasının, bireyler arasındaki uyuşmazlıkların adalet içinde çözülmesini sağlamak, toplumsal barışı sağlamak için bireylere uzlaşma kültürünü aşılamanın önemini bir kez daha gündeme getirmek istiyoruz…
Hukukun üstünlüğü için de, yaşananlardan ders alınarak hukuk adamlarının; “senin benim adamım” olarak değil de; bağımsız, uluslararası hukuk normlarında, sadece ve sadece ve de adilce insanların çıkarını düşünen hukukçular olmalarını sağlamak zorundayız…
Unutmayalım ki; adalet ve hukukun üstünlüğü hepimize lazım…
Umut dolu yarınlara dileğiyle
İyi haftalar
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN