Bayramın ikinci günü Habertürk kanalında Samsun ilinde gerçekleştirilmekte olan bir uygulamadan haberdar olduk. Yaklaşık iki aydır düğünlerde “ajan” gibi sivil kıyafetlerle yer alan polisler, havaya ateş açma olaylarını anında tespit ederek işlem yapıyorlarmış. Son zamanlarda düğünlerde açılan ateş sonucu hayatını kaybeden vatandaşların sayısının artması üzerine Samsun Valiliği harekete geçmiş. Her ne kadar ajan kısmı hoşa gitmese de can kayıplarını önlemek adına güzel bir uygulama olduğunu kabul etmek gerekir. Bu tip uygulamaların yaygınlaşması en büyük temennimiz.
Daha önceki yıllarda Gaziantep ve Muğla illerimizde “düğün timi” uygulamaları yapılmıştı ve çok da etkili olmuştu. Düğünlere misafir olarak katılan toplum destekli polislik merkezleri hem düğüne iştirak ediyor hem de halkı bilinçlendiriyordu. Bu uygulamalar şeffaflık bakımından Samsun ili benzerinden çok daha ileri seviyede. Ancak düğün timleri ziyaretleri kesince, durum yine eskiye dönebiliyordu. Bu nedenle düğünde polis var mı yok mu bilememek belki de uzun vadeli daha iyi bir çözüm sunabilir.
Birer yıl ara ile Samsun’un aynı mahallesinde, Tekkeköy’de sokak düğünü sırasında önce Damla Karadağ’ı sonra da Sevgi Ölmez’i kaybettik. Damla’nın katili 4 yıl alırken, Sevgi’nin katili 33 yıl aldı. Bu iki olay arasındaki fark, büyük oranda muhtarın olayı jandarmaya acılı aileden önce bildirmiş ve “yorgun mermi” ihbarında bulunmuş olmasıydı. Yorgun mermi, havaya açılan ateş neticesinde yükselen merminin yükselişini tamamladıktan sonra yere düşmesi sonucu oluşuyor. Durum böyle olunca da olası kasıt veya bilinçli taksirden söz etmek mümkün olmuyor. Kaza ile, yani taksirle, ölüme sebebiyet verildiği için de aynı tip olayda bu kadar farklı iki sonuç elde ediliyor. Şimdi sorarsanız kamu vicdanı rahat mı diye, çok net hayır diyeceğiz. Çünkü silah oyuncak değildir. Silah bir eğlence aracı da değildir. Silahın tek bir işlevi vardır öldürmek. Bu nedenle havaya dahi ateş edilmiş olsa, bir suç işlenmiştir ve bu suç ölüme sebebiyet verebileceğini bilerek, yani bilinçli bir şekilde işlenmiştir. Ancak ne yazık ki mevcut Türk Ceza Kanunundaki taksir, bilinçli taksir ve olası kasıt gibi karmaşık kavramlar, ortaya böyle insanları isyan ettiren sonuçlar çıkmasına neden olmaktadır.
Silah kanun tasarısına bir ara giren ve hemen ardından çıkarılan bir madde bu karmaşanın önünü kesebilecek nitelikteydi:
13.05.2013 Tarihli Silah Kanun Tasarısı Metni Madde 17 Fıkra (15): Bu Kanunun 11 inci maddesinin beşinci fıkrası kapsamına giren yerler ile açık alanda olsa bile, düğün ve diğer eğlence toplulukları ortamında silahla ateş eden kişi, 12/10/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 170 inci maddesinin birinci fıkrasında aranan somut tehlike şartı gerçekleşmese bile, bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır. Ateş etme suçunun sonucunda ayrıca bir suç işlenmişse verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Bu maddedeki “somut tehlike şartı gerçekleşmese bile” tabiri çok ama çok hayati öneme sahipti. Bu madde ve bu tanım sayesinde asker uğurlamalarında, düğünlerde, bayramlarda havaya ateş açan herkes suçlu sayılacak ve suçu da TCK’nın 170 inci maddesine göre “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” sebebiyle, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktı.
Cezalar caydırıcı olmaktan uzak olur, hatta suç cezasız kalırsa o zaman adalete güven tesis edilemez.
İyi haftalar,
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN