Post image
Amerikan Rüyası’nın pastoral göçebeleri

Tuğçe Madayanti DİZİCİ

Nomadland filmi için Amerikan bağımsız filmi diyorlar. Eskiden Fox Searchlight olarak bildiğimiz, Walt Disney tarafından satın alınıp Searchlight Pictures olarak hayatına devam eden şirketin yaptığı bir filme ne kadar bağımsız film diyebiliriz bilemiyorum. Amerikan Rüyası’nın yıkım emrini vererek başlayan ve seyircinin kalbinde yeşeren Amerikan Bağımsız Sineması’nı artık sadece bir tür olarak görmeliyiz. Filmi sevdim, ama ‘olağanüstü’ gibi övgüleri abartılı buluyorum. Başrol oyuncusu Frances McDormand’a Oscar gelir gibi duruyor, ama en iyi yönetmen ödülünü Chloé Zhao’ya verirlerse, bunu Akademi’nin artık rahatsızlık veren politik doğruculuk stratejisi olarak okurum. Şimdilik bu kategoride bana kalırsa Mank filmi ile David Fincher rakipsiz.

KARAVANLA SÜREN YAŞAM

Nomad göçebe demek. Göçebelik, sosyoloji, politika, antropoloji, arkeoloji, etnoarkeoloji, kültür ve felsefe ile yorumlanabilecek son derece disiplinler arası bir başlık ve avcılık-toplayıcılıktan yerleşik tarıma geçiş ile bir nebze olsun sonlanan, bugün ise yaşanan sert toplumsal dönüşümler ve ülkesel krizler ile bireyin toplum ile ilişkisini yeniden sorgulamaya iten bir durum olarak karşımıza çıkabilmekte. Amerika’da uzun yıllara yayılan ve çoğunlukla bireyin tercih ettiği bir yaşam tercihi olan göçebelik, ülkede yaşanan 2008 ekonomik krizinden sonra çoğu kişi için zorunlu bir yaşam biçimine dönüşmüş durumda. Filmde de gördüğümüz üzere bu yaşam biçimindeki insanlar Amazon gibi büyük şirketlerin iş alımlarını da ilgilendiren bir hal almış. Ana karakterimiz Fern (Frances McDormand) gibi pek çok kişi Amazon’da sezonluk çalışıp, karavanıyla nomad olarak yaşamını sürdürmekte. Bu oturmuş sistemin adı “CamperForce”. 2000’lerin ortasında Amazon şirketi Noel, Şükran Günü gibi ticaretin yoğun olduğu ama çalışanlarının izinli olduğu dönemlerde geçici işçi bulmakta zorlanınca personel bulma ekibi 2008’de yeni bir fikir bulmuş ve göçmen karavanlar ekibini Kansas’taki tesislerinde çalışmaya davet etmiş ve sistem genişleyerek sezonluk ama sürekli bir hal almış.

HOLLYWOOD BAŞKA KILIKTA

Harika bir sinematografı, etkileyici müzik kullanımı ve başarılı kurgusu ile filmi sevmemek mümkün değil. Ama benim bazı sıkıntılarım var filmle ilgili.

Filmde göçebeliğin ve bu hayatı yaşayanların sebepleri farklılık gösteriyor. Örneğin ağırlıklı olarak gördüğümüz iki tür nomad var filmde. İşini kaybetmiş, ekonomik sıkıntılardan dolayı karavanlarda –mecburengöçebe yaşayanlar veya ana karakter Fren gibi bu hayatı daha içsel sebeplerle tercih edenler. Ve çok az gördüğümüz diğer üçüncü tür ise Into the Wild filminden hatırladığımız gerçek karakter Chris McCandless gibi genç reddedişçiler. Ana karakterimiz Fern’in aslında toplumsal geleneğe karşı çıktığını seziyoruz ve bu da bizi postmodern göçebelik okumasına yönlendiriveriyor. Peki, sizce içerisinde asilik barındıran bu duruş, Chloé Zhao’nun minimalist üslubuyla bağdaşıyor mu? Bana kalırsa sınırlardan, kurallardan, köklerden kopuşun hatta devlete, aileye ve tüm yerleşik kurumlara karşı gösterilen muazzam karşı direncin temsili bu hipnotik sakinlikte olmamalıydı. Tanımlanamaz hale gelen yaşadığımız zaman, muğlak gelecek, toplumbilimcilerin, filozofların topluma yol gösterememesi durumunda imdadımıza gene Hollywood yetişmiş gibi duruyor. Bu sefer başka bir kılıkta. Egemen ideolojiyi yayan Hollywood’un, Nomadland’ın seyirciye sunduğu gerçeklik ile seyirciyi etkilerken bir yandan da tepkilerini Fern ile pasifize ettiğini düşünüyorum.

BELGESELCİ GİBİ UZAK

Yönetmenin 2017 yapımı The Rider filmini izleyenler şimdi diyeceğimi daha iyi anlayacaktır, o filmde yönetmen, oyunculuk deneyimi olmayan gerçek hayatta da kovboy olan Brady Jandreau isimli bir gençle çalışmıştı. Bu ana karakterin amatör oyuncu olması esrarengiz bir şekilde karakterine bir katman eklemiş ve yönetmene has yakın plan portre çekimlerinde karakterin psikolojisini daha da önemlisi düşüncelerini daha iyi anlayabilmiştik. Nomadland’de ise tereddütlerim var. Fren’in iç dünyası fazla yüzeysel kalmakla birlikte, düşüncelerini seyirciye geçirebilen sahnelerin az olması ile onun dünyaya bakış şeklini sadece tahmin edebiliyoruz. Bence bu yeterli değil. Ayrıca bu denli profesyonel bir oyuncunun, profesyonel olmayan gerçek nomadlar ile kurduğu iletişimi de yadırgadım. Onları dinlerken onlara ister istemez bir mesafe vardı arasında hatta bazen bir belgeselci gibi uzaktı. Bu dediklerim yönetmen tarafından tercih edilen bir dildiyse açıkçası o zaman bu da biraz fazla havada kalmıştı. Samimiyetine pek inanmadığım bir yönetmen olduğunu itiraf ederek şunu da söyleyeyim, bağımsız filmlerden sonra Chloé Zhao’nun çekeceği film ne biliyor musunuz? Dudaklarımda imalı bir tebessümle söyleyeyim, Marvel’in Eternals filmi.

(Birgün, 16.01.2021)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN