Post image
Bir yıldız tohumunun peşinde

Merve Açıkgöz

Şair kimliği ile hayatımıza girip BirGün gazetesi ve Ot Dergi’de okurları ile paylaştığı yazılarda kaleminin öyküye evrildiğinin sinyallerini bir zamandır veren Sinem Sal, geçen günlerde Dank isimli ilk öykü kitabıyla raflarda yerini aldı.

Anekta, Lakuna ve Yine de Âmin isimli 3 şiir kitabı bulunan yazarın 13 öyküden oluşan kitabı April Yayıncılık tarafından basıldı.

Dank, yazarın esasen dünyadan almaya çalıştığı bir intikam projesi gibi. Bütün öyküler birbirinden iddialı bütün hayatlar birbirinden alengirli, ritmi çok yüksek kaybedeni çok tanıdık bir kitap bu. O ütü masasının kapının arkasına koyulduğu evlerde, sandığın üstüne dizili yorganlar arasında yumruğunu sıkmış bir anlatıcı karşımızdaki. O yumrukların sıkılı olduğu evlerde büyüyen çocukların, yazarın tabiri ile “Baaaam!” diye patlayan hayatlarının hikâyesi ve çoğu zaman kendi hayatının…

BIRSinem Sal cesur bir kadın. Biraz öfkeli, epey hayalci ve çok şaşkın. Bu şaşkınlığının altında öyle şeyler anlatıyor ki: Bizi bitiren ilaçlar, bizden alınan dünya, hangi dönemin hangi hastalılârıyla boğuştuğumuz, kimlikler ve kimliksizler, cinayetler, mezarlıklar, yaşayan ve ölen babalar, hissizlik çağı, süper kahramanlar, deliler, dervişler ve tüm bunların içinde “Ulan diyorum, pardon da hayattayız” diyerek satırı çizdiren umut!

Yazarın hikâyelerinin pek çoğunda absürd isimler fantastik kurumlar görülse de bu olmayacak şeylerin içi esasen bugünün büyük gerçeğine dayalı. Sinem Sal, kefesine geçmişle olan sıkıntısı atıp rotasını ve dilini çağa çeviren parlak bir yazar.

“İnsanın depresyona girmek için çaba gösterdiği bir çağdayız. Kimler mi? Biz fakirler, biz fukaralar, biz çulsuzlar, biz beş parasızlar, biz atalarından en az birinin psikolojisi bozuk olanlar, biz atalarından biri SGK güvenceli o antidepresanlardan içmiş olanlar! Kalbimizi yok etmeyi başardılar. Elimizde yalnızca mantığımız kaldı, Ama kalbini kaybedenin, aklını kaçırmaması mümkün değildir. Biz artık iflah olmayız vesselam.”

Hikâyelerde kullanılan dil öyle ağdasız ve öyle ritimli ki, kâh bağıran, kâh havalanan sözcükleri ile okuru hiç sıkmadan bir yıldız tohumunun peşinden sürüklüyor yazar. Maceralar ve felaketler hiç bitmiyor.

Bazı kitapları sevmemizin esas nedeni, kendimizi aynı mahalleden hissetmemizdir. Tanıdık bir ev, tanıdık bir aile, tanıdık bir yara, tanıdık bu fukaralık o kitapla aramıza açılmaz düğümler atar ve bazen boğazımıza. Boğazımızdaki o düğümü, yutkunamadığımız bir gerçeği irdelemiş yazar, ‘Çünkü” demiş, “Yaşadığı mahalleden yaralanan çocuklar bir gün geri gelir o mahalleyi bombalar.”

Yaşadığı mahalleden, yaşadığı günden, yaşadığı evden yaralanan çocukların, o mahalleye geri dönmeden önce ıskalamaması gereken bir ilk kitap Dank. Bir süper kahraman tarafından yazılmış, o kadar süper kahraman ki buyurun kendi anlatsın:

“O kadar süper kahramandım ki Allah babamı ben üç yaşımdayken yanımdan almış, annemi sakat bırakmış, kardeşimi de ipsiz sapsız it kopuk, bir baltaya sap olmayan serserinin teki yapmıştı. O kadar süper kahramandım ki depremde evimiz çökmüş, ben enkaz altından karıncam Faik’i bir hafta sonra kurtarmıştım. O kadar süper kahramandım ki çim adamım hiç yeşermemişti. O kadar süper kahramandım ki hiçbir işte dikiş tutturamamıştım. O kadar süper kahramandım ki hiç kimse beni görmemişti.”

Bu kadar süper kahramanlı bir öykü kitabından sonra yazarın nelerle karşımıza çıkacağını merak ediyor, okuma listesine ekleyeceklere iyi okumalar diliyorum.

DANK
Sinem Sal
Yayınevi: April, 2016

(Birgün, 07.07.2016)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN