Post image
Bireysel silahlanmanın sosyolojik yansımaları

 

Şükrü ASLAN

Şimdilerde neredeyse olağan hale gelmiş cinayet haberleri bana, ilk kez 1970’li yılların ikinci yarısında geldiğim İstanbul’daki Topkapı Otogarını hatırlatır. Otogar o yıllarda otobüslerle kente gelenlerin ilk durağıydı ve İstanbul’da gündelik hayata dair tanıklıkların ilk mekanıydı. Topkapı Otogarı, Haydarpaşa ve Sirkeci tren garlarına göre çok daha hareketli bir yerdi.

Daha lise öğrencisi olarak geldiğim o otogarda, boynunda asılı ve sesi sonuna kadar açılmış teyplerden, adına da nedense ‘destan’ denilen ‘tüyler ürpertici cinayet’ vak’alarını anlatan kişileri görmüştüm. Ellerinde sözkonusu vak’anın yazılı olduğu birer sayfalık metinler vardı ve teypten, cinayete konu öyküler anlatılıyordu. Satıcıların da arada eşlik ettikleri bu dramatik anlatılar ilgiyle dinleniyor ve ‘bildiriler’i satın alınıyordu. Şehrin ticari hayatında bu deneyimi ‘makul’ kılan şey, herhalde bu nevi cinayetlerin istisnai bir durum olmasıydı.

∗∗∗

Yıllar geçti, teknolojiyle gündelik hayat değişti ve bu istisnai durum biçim değiştirerek olağan hale geldi. O kadar ki bugün artık neredeyse sadece öldürme ve şiddet haberlerini veren TV programları var. Şehir neredeyse bu ‘olağan tuhaf’ haberlerle uyanır oldu. Herhangi bir sokakta, meydanda, evde ya da eğlence yerlerinde birilerini vurmak, parçalamak, çöpe atmak sıradan bir haber haline geldi. Gündelik münakaşaların bir kısmı bile hazır taşınan silahlar sayesinde ‘cinayetlerle’ bitti. İstisna bu şekilde rutine dönüştü.

Ateşli silahlara erişimin kolaylaşması ise elbette bu tuhaf olağanlığın tetikleyici gücü oldu. Türkiye’de silahlarla hayatını kaybedenlerin sayıları, ilk kez binlerle ifade edilmeye başlandı. Mesela Adli Tıp ölü muayenesi verilerine göre, 2012-2019 yılları arasında 15.893 kişi ateşli silahlar nedeniyle yaşamını kaybetti. Aynı şekilde yaralananların sayısı da 2012’de 5.485 kişi iken, 2019’da 10.488 kişiye; neredeyse iki misline ulaştı.

Resmi verilerin yanı sıra Umut Vakfı’nın Türkiye Silahlı Şiddet Raporu’na göre sadece 2022 yılında medyaya 3.984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Bu olaylarda 2.278 kişi öldürüldü, 4.231 kişi yaralandı. Silahlı şiddet olaylarının 616’sında (% 15.46) kesici aletler, 3.368’inde ise (% 84.54) ateşli silahlar kullanıldı. Ateşli silahların 143’ü beylik silah (askerlerin ve polislerin kullandığı resmi silahlar), 2.528’i tabanca, 840’ı ise kaleşnikoflar dahil çeşitli tüfeklerdi.

∗∗∗

Bu tedirgin edici sürecin bir başka özelliği, çocukların da birer kullanıcıya dönüşmüş olmasıydı. Adalet Bakanlığı verilerine göre yine sadece 2022 yılında “Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun” kapsamında 3.352 çocuk yargılandı. Dava konusu olan bu çocuklardan 455’i 12-14 yaş, 2.897’si de 15-17 yaş aralığındaydı. Bütün bu verilerin gösterdiği gibi ülkenin çocukları da artık bu şiddet ve silah sarmalının bir parçası haline geldi.

Türkiye bütün bu süreçte silahlanma konusunda 178 ülke arasında hızla 14. sıraya yükseldi. Üstelik bu eğilim ruhsatlı silahlarda da gözlendi. Yine resmi bir rapora göre, silah bulundurma ruhsatı için 2019’da 13.206 başvuru yapılırken, 2020’de bu sayı % 34 artarak 17.751 oldu. Dahası ruhsatlı silahlar da aynı şekilde suç işleme aracı olarak kullanıldı. Mesela Emniyet Genel Müdürlüğünün 2008-2018 arasındaki on yılı kapsayan bir raporuna göre, ruhsatlı ateşli silahlarla işlenen suç sayısı 25.547 olarak gerçekleşti. Aynı dönemde ruhsatsız ateşli silahlarla işlenen suç sayısı da 159.123 idi.

Özetle bireysel silahlanma ve buna eşlik eden şiddet uzun zamandır Türkiye sosyolojisinin en önemli meselelerinden biri haline geldi. Bu şiddetin kurbanı olan insanların sayısı ürkütücü seviyelere yükseldi. En basit münakaşalar bile bireysel silahlar marifetiyle cinayetlere dönüştü ve bu dehşet verici eğilim devam ediyor. Ne var ki Türkiye’yi yöneten kurumlar ve siyaset, bu sosyolojiden habersiz görünüyor. Sistem bu sosyolojiye o kadar yabancı ki, bu son derece ciddi toplumsal mesele, iktidarların gündemine bile girmedi. Sanırım asıl büyük sosyolojik sorun da bu. Ülkede yönetici siyasetin bu meseleye yabancı, bihaber ve ilgisiz olması.

(Birgün, 10.01.2024)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN