Post image
Dünya yoksullarının kaderi bankaların elinde (19.03.2013)

Çınar GÜNEY

Altın fiyatlarında manipülasyon iddiası ile Barclays, Deutsche Bank, HSBC, Nova Scotia ve Societe Generale’e soruşturma açıldı. Petrol ve gıda emtia fiyatlarını da bankalar belirliyor.

Sermaye piyasasında oluşan fiyatlar gıda, ısınma, ulaşım gibi masrafların aylık harcamalarının büyük bir kesimini oluşturduğu yoksullar üzerinde yıkıcı etki yaratıyor.

Wall Street Journal’ın haberine göre, ABD’deki Vadeli Emtia İşlemleri Komisyonu (CTFC), dünyanın en büyük altın borsası olan Londra piyasasında fiyatların belirlenmesinde manipülasyon, spekülasyon yapılıp yapılmadığım araştıracak. CTFC, altın ve gümüş fiyatlarının şeffaf bir şekilde belirlenip belirlenmediğini inceleyecek. Altın fiyatları günlük olarak beş banka Barclays, Deutsche Bank, HSBC, Bank of Nova Scotia ve Societe Generale tarafından belirleniyor. Gümüşün piyasa fiyatını belirleyen bankalar ise Bank of Nova Scotia, Deutsche Bank ve HSBC. Ancak resmi bir soruşturma henüz başlatılmış değil.

BU FİYATLAR DÜNYAYI ETKİLİYOR
Borsada belirlenen altın fiyatı, emtiaya (tarım ürünleri, madenler, petrol vs’nin genel adı) endeksli yatırım araçlarının da fiyatlarını etkiliyor. ABD’li bankalar, Ekim 2012 itibarıyla değerli madenlere endeksli 198 milyar dolar tutarında kontratı ellerinde bulunduruyor.

2008 krizinden bu yana ABD Merkez Bankası Fed ve diğer merkez bankalarının finans sektörünü kurtarma operasyonu çerçevesinde sağladığı fonları da bankalar yüksek getiri elde edebilecekleri emtiaya yatırıyor. Bu türden spekülatif yatırımların özellikle gıda, ısınma, ulaşım gibi masrafların aylık harcamalarının büyük bir kesimini oluşturduğu yoksul ülkelerin fakir kesimleri üzerinde yıkıcı etki yarattığı sık sık dile getiriliyor.

MİTOLOJİK TANRILAR GİBİ!
Ancak hükümetler, kamu otoriteleri bankaları cezalandırma konusunda pek de ileri gitmek istemiyor. Geçen ay ABD Senatosu Hukuk Komisyonu’nun bir oturumuna katılan ABD Adalet Bakanı Eric Holder, Cumhuriyetçi Senatör Chuck Grassley’in ‘finans kuruşları ve yöneticilerinin ciddi bir kovuşturmaya neden tabi tutulmadığı’ yönündeki sorusuna “Finans kuruluşları o kadar büyüdü ki, haklarında dava açmak bizim için zor hale geldi. Cezai kovuşturma açılabileceğine dair delillere rastlasak bile, bu, ülke ve hatta dünya ekonomisini olumsuz yönde etkileyecek” şeklinde yanıt verdi. ABD hükümeti, ‘batmalarına izin verilemeyecek kadar büyük’ (onlar batarsa toptan batarız anlamında) sloganı ile 2008 krizi ardından zor durumda kalan bankalara nakit; devlet garantisi ve kredi şeklinde olmak üzere 3 trilyondan fazla para pompaladı. Holder’in açıklaması, bankaların ve banka yöneticilerinin ne batmalarına ne de hapse girmelerine izin verilecek kadar ‘değerli’ olduklarına işaret ediyor. Kızdırılırsa ortalığı kasıp kavurabilecek mitolojik tanrılar gibi, bankalar da işledikleri suçlar için ‘suçlu’ sıfatı kazanmıyor, suçları sicillerine işlenmiyor.

SUÇ ORTADA, CEZA YOK
Örneğin geçen yıl Libor’u (bankalararası faiz oranı) manipüle ettikleri gerekçesi ile üç büyük bankaya soruşturma açılmış, bankalara toplamda 2.5 milyar dolar ceza kesilmişti, CTFC, 2008 yılında gümüş fiyatlarında yaşanan düşüşün nedeninin, spekülasyon olduğu iddiaları üzerine bir soruşturma başlatmış ama soruşturmanın sonuçları açıklanmamıştı.

Ardından ABD Adalet Bakanlığı, HSBC ile geçen ay bir anlaşmaya vardı. HSBC 1.9 milyar dolar ‘ceza’ ödemeyi kabul etti. Sebebi, HSBC’nin Meksikalı ve Kolombiyalı uyuşturucu kartellerinin paralarının aklanmasına yardımcı olmasıydı. HSBC paraların aldanmasına konusundaki rolünü kabul etti, bakanlık bunu tespit etti ama anlaşmaya gidildi. Suç vardı ama ceza yoktu.

Benzer şekilde geçen yıl 10 kadar finans kuruluşu mortgage kredilerinde, ipotekli evlerin haciz edilmesi işlemlerinde sahtekarlık yaptıkları için toplam 3.9 milyar dolar ödemeyi kabul etti.

Trilyonlarca dolara mal olan banka kurtarma operasyonları bütçe açığını arttırınca ise devletin (sosyal) harcamalarda kesintiye gitmekten başka çaresi olmadığı, bunun da ‘ekonomik aklın gereği olduğu’ iddia edilir oldu.

ORGANİK BAĞLAR DA ETKİLİ
Fakat, burada sözde ekonomik rasyonaliteden öte, sermaye ile devlet arasındaki ideolojik, ‘organik’ bağın da önemi var. Örneğin, CTFC’nin başında, eskiden Goldman Sachs’da yönetici olarak çalışan Gary Gensler var. ABD’li yetkililer geçen sene Goldman Sachs’ın, spekülasyon balonunun zirve noktasına ulaştığı zamanlarda, ipoteğe dayalı menkul kıymetlerin alım satımını teşvik ettiği gerekçesi ile bir soruşturma açtı. Açtı ve kapattı. Obama hükümetinde yeni göreve getirilen Hazine Bakanı Jacob Lew, Citigroup’un Alternatif Yatırım Bölümü’nde üst düzey yönetici olarak görev yapmıştı. Yine ABD’de bizdeki Sermaye Piyasası KuruIu’nun muadili olan SEC’in başına bir hukuk bürosunda avukatlık yapan Mary Jo White atandı. White’ın görev yaptığı hukuk bürosu SEC’in açtığı davalarda Wall Street bankalarını ve bankaların yöneticilerini savundu. Adalet, ekonomik mantık alanında başka ve sübjektif şekilde işliyor. Ekonomik mantığa göre., bankalar suçlu olsalar bile suçlu gibi gösterilmemeleri lazım, dolandırıcılık yapsalar bile onlara dolandırıcı lazım. Onlara dokunulmuyor, çünkü dokunulamayacak kadar büyük ve güçlüler.

(Birgün Gazetesi, 18 Mart 2013)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN