Post image
Faşizmin gölgesinde Komiser Gereon Rath’ın Vakaları ve Babylon Berlin

 

‘Adalet olmayınca devlet büyük bir haydut çetesinden başka nedir? Zira, haydut çeteleri, küçük çaplı devletlerden başka nedir?” – Volker Kutscher

Mesud TOPAL

“Katil kim?”sorusu polisiye edebiyatın umurunda bile değildir. Edebiyat neden-sonuç ilişkisini kurcalar çünkü… Kim, nerede, nasıl sorularının peşinde koşanlar gazetecilerdir, yazarlar tarihsel bağlamlara sadakatleriyle ayrıcalık edinirler.

Polisiyede işin bütün büyüsü kurgudaki beceri gibi görünse de aslında tam olarak öyle değildir. Polisiye de edebi bir tür olarak tarihsel bağlamlarla kurduğu sahici ilişkisi, psikolojik tahlillerdeki kuvvetiyle kurguyu neredeyse gölgede bırakacak kadar niteliklidir. Elbette günümüzde yaşayan çok iyi örneklen var.

Mesela Volker Kutscher…

Uluslararası bir üne sahip olan Almanyalı tarihçi yazar Volker Kutscher’in Nazi Almanyası atmosferi üzerine inşa ettiği polisiye romanları okura sadece zeki bir kurgu vaat etmez, olağanüstü bir tarihsel sorulama alanı da yaratır.

Amerikan ve İskandinav usulü kurgu odaklı polisiyelerden sıkılanlar açısından kesinlikle kaçıp kendilerini gönül rahatlığıyla içine bırakacakları engin tarih okyanusudur Kutscher’in kitapları…

Yazarın iyi bir tarihçi olmasının da sağladığ bir Alman çalışma titizliği sayesinde her detay büyük bir öneme sahip ve kurgunun içinde yüksek bir zekayla komiser Gereon Rath üzerinden ilmik ilmik işleniyor. Nazilerin iktidara yürümesi, hatta iktidara gelmes süreci bir polisiyenin içinde okura muazzam bir dil ve detaycılıkla aktarılıyor.

Polisiye romanlarda hikayeniz ve karakterleriniz güçlü olmalıdır. Agatha Christie usulü polisiyelerde tarihsel bağlam ve karakter tahlilleri “katil kim?” sorusunun gölgesinde kalır. Mühim olan bir şekilde katili yakalamak ya da tahmin etmektir. Bu tip polisiyeler hızlı yazılır, hızlı okunur ve yine hızlı unutulur. İz bırakmaz, tartışma yaratmaz, bir kıvılcım ya da ilham çakmasına yol açmaz.

Behzat Ç, Cormoran Strike, gibi yer aldığı romanlarda ise hikayeden ziyade karakterin derin psikolojik tahlilleri öne çıkar. Volker Kutscher’in romanlarında ise bu seviye bambaşka bir konuma çıkıyor hem hikaye, hem karakterin psikolojik tahlilleri, hem de hikayenin atmosferi ve arka plandaki gerçek tarihi akış bu polisiye roman serisini başka bir alanda konumlandırıyor.

Kutscher 1928 yılı Berlin’in atmosferini anlattığı ilk kitabını yazmadan önce her gün düzenli bir şekilde kütüphaneye gidip 1928,29 ve 30’lu yılların gazetelerini okumuş ve bu yorucu çalışmanın ve araştırmanın sonucunda ilk kitap “Islak Balık” ortaya çıkmıştır. Zira 1928, 29 ve 30 Kutscher’in ilk üç kitabının hikayesinin geçtiği yıllar grevler, faili meçhul cinayetler, ekonomik krizler, kirli polisler ve yolsuzluğun olduğu yıllardır. Kitabın merkezinde Gereon Rath isimli Kriminal komiser vardır. Köln emniyetinden olaylı bir şekilde Berlin’e atanan bu komiser, ayak sesleri duyulan Nasyonal Sosyalizm’in gölgesindeki Berlin’de cinayetleri araştırırken bir yandan da Gestapo, SA ve SS ile sürekli karşı karşıya gelmekte ve üzerinde çalıştığı dosyalar daha da içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Nereye elini atsa devletin yozlaşmışlığı ve kolluk kuvvetlerinin kiriyle karşılaşır. Politik bir kaosun hüküm sürdüğü ülkede her köşe başında sokak kavgaları patlak vermekte ve sürekli birileri öldürülmektedir. Komünistler, mülteciler, naziler, işçiler, polisler, mafya ve üzerine halkın yoksulluğu da eklenince ülke hiçbir açıdan gelecek vaat etmemektedir. Özellikle Hitler’in nasıl iktidara geldiği sorusunun cevabı da aslında o yıllarda yaşananlardadır. Bir ülkenin böyle darboğaza girdiği bir ortamda milliyetçi söylemlerle nazi partisi kendine çok rahat alan bulmuş ve büyük halk desteğini de arkasına almıştır Bunca yozlaşmışlığın ortasında bir komiser nasıl görevini layıkıyla icra edebilir ki? Ortam olabildiğince kirli olmasına kirlidir de, Ancak komiserimiz Rath’da öyle temiz birisi değildir. Çünkü herkesin ve her şeyin hızlıca kirlendiği bir ülkede bir insan nasıl temiz kalabilir ki?

Kutscher hikayesini tarihi detaylarla anlatırken, karakterlerinin psikolojik yolculuğunu da ihmal etmiyor. Bunu en doğal bir şekilde işliyor ki, kitapları okurken Kutscher’in sadece bir tarihçi değil sanki bir psikolog olduğu hissine de kapıldım. Özellikle ne hikayesini ne de karakterini sempatik öğelerle besleme gayretine girmeyerek, okuruna gösteriş ve şirinlik yapmaya çalışmıyor. Ne politik doğruculuk peşinde koşuyor, ne ahlak bekçiliği yapıyor, ne de bir sosyal mesaj verme gayesine kapılıyor. Bu da kitapların iyi edebiyat sınıfına sokuyor. Ana karakterimiz morfin bağımlısı, saplantılı, peşinde olduğu dosyayı çözmek uğruna kirli işlere bulaşmaktan da çekinmeyen biri. Sevgisinde tutarsız, ilişkilerinde sorumsuz, insanlara karşı soğuk. İşte bu detaylar yazarın okuru kendisine bağlamakla kalmıyor adeta okurlarından birer Kutscher fanı olmasına yol açıyor.

Babylon Berlin isimli Televizyon dizisine de uyarlanan ilk 2 kitap aynı zamanda Avrupa’nın da en pahalı dizisi olma özelliğini taşıyor. 4 sezondan oluşan dizinin ilk 2 sezonu “Islak Balık” isimli ilk kitabın hikayesini anlatıyor.

Dizinin özellikle o kaos ortamının atmosferini ve karakterlerinde psikolojisini çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Kostümler, dekorlar ve oyunculuklar o kadar iyi ki dizi o kaliteli seyir zevkini izleyiciye çok rahat bir şekilde veriyor, ilk kitabın hikayesine de sadık kalan ilk 2 sezon için bunları söylesem de, 3’üncü Sezon adeta “Sessiz Ölüm” isimli ikinci kitaba ihanet ediyor. Özellikle 2’inci kitap hem Nazilerin yükselişi hem de sessiz sinemadan sesli sinemaya geçişin anlatıldığı tarihi alt metni çok güçlü bir kitap. Kitapta sesli sinemaya karşı duran ve direten sessiz sinema sahiplerini ve o süreci çok iyi anlatırken dizide bu detaylar neredeyse hiç yok.

Dizi 3’üncü sezonda sadece polisiye vakaya odaklanıp kitapta önemli bir şekilde işlenen bu tarihsel süreci görmezden gelerek, kitabı okuyan okurları hayal kırıklığına uğratıyor.

Kutscher’in romanları Türkiye’de İletişim Yayınları tarafından basılıyor ve serinin 8 kitabı Türkçeye çevrilerek yayınlandı. Özellikle siyasi ve tarihi polisiye roman severlerin mutlaka şans vermesi gerek…

(Ot Dergi, 01.05.2024)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN