Post image
‘Hepsini yakın, Tanrı masum olanları ayırır!’

 

Fikret ESER

Ortaçağ’da başlayıp 1800’lerin sonuna kadar insan yakan, işine gelmeyene ‘şeytan’ damgası vuran Avrupa’yı anlatıyor ‘Tarihteki Garip Vakalar’. Sürpriz ise çevirmeninin Sabahattin Ali olması!

Roma’nın yıkılmasından sonra yaklaşık bin yıllık bir dönem Ortaçağ olarak adlandırılır. Avrupa bugünlere, bu uzun dönemdeki savaşların yanı sıra, sosyolojik, toplumsal ve kültürel şekillenmesiyle geldi. Özellikle erken dönem Ortaçağ çok acımasızdı; kilisenin mutlak hakimiyeti her şeyin üstündeydi, kraliyet ve soylular, halkın canına okuyordu.
Alman tarihçi Max Kemmerich’in o dönemi anlattığı kitabı; kilise kayıtları, seyyahların notları, gazeteler, devletin resmi belgeleri ve vesikalara dayanıyor.

Kitap 1910 tarihli, Türkçeye 1936’da ‘Tarihte Garip Vakalar’ olarak çevrilmiş. Sağlık İşleri ve Temizlik, Roma Katolik Kilisesi ve Dinsizler, Edep ve Terbiye gibi başlıklar altında yüzlerce anekdot aktarılıyor. Dinden çıkma ve aforoz gibi yöntemler başlarda çok acımasızdır. Bir bölgede ne kadar insanın dinsiz olduğu konusunda ihtilaf çıkar, kesin emin değildirler. Emir şöyle gelir: “Hepsini yakın, nasılsa Tanrı masum olanları ayırır!”

Bu yöntem, sonraları hırsızlara, isyancılara uygulanmaya başlar. 1813 yılına kadar Berlin’de yakarak öldürme devam etmektedir. Mezhepler arası çatışma da korkunçtur.

Protestan Almanya’da Katolikler ikinci sınıf sayılır, birçok haklardan mahrumdurlar. Katolik Fransa’da ise Protestan şeytanla bir demektir. Yahudilerin ise tüm Avrupa’da sokağa çıkmaları bile izne tabidir.
Alman tarihçi bu konuda Müslümanların tavrını da yazmaktan geri kalmaz. Wedel isimli müverrih kitabında; “Tek din muhakkak lazımdır çünkü insanları birbirine sevdiren ve birbirinden nefret ettiren dindir” yolunda mütalaalarda bulunmakla beraber Türklerin vicdan hürriyetine hürmetleri hakkında şunları söylemekten kendini alamamaktadır:

“Türkler kendi dinlerine sadık ve bu din üzerinde münakaşa etmeyecek kadar imanlıdır. Başka dinde olanları zorla ihtida ettirmeye kalkmazlar. Herkesi kendi vicdanının istediği şeyi yapmakta ve istediği dine salik olmakta serbest bırakırlar.”

Kitabın en ilgi çekici yanı ve sürprizi ise çeviriyi yapanın ünlü edebiyatçımız Sabahattin Ali olması. Ali, böyle dört çeviriye imza atmış. Hapisten çıktıktan sonra işsiz olan Ali’ye dönemin bakanlarından birinin desteğiyle çeviri işi teklif edilir. Çeviri o zamanlar adet olduğu üzere 1936’da partinin yayın organı Ulus’ta tefrika edildikten sonra Tercümeler Kütüphanesi serisinin 12’nci kitabı olarak yayımlanır. Kitap, 1952’de Varlık Yayınları’nın cep kitapları serisinde yayımlandıktan 71 yıl sonra yeniden okurlara sunuldu. Timaş Tarih’ten çıkan kitabı titizlikle yayına hazırlayan ise Hüseyin Bargan

(Sabah Kitap, 16.02.2023)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN