Post image
İçimizdeki ışık!

 

Y. Bekir YURDAKUL

İnsanlığın, bilmem kaç milyar yıllık şu gezegende, hiç de uzun olmayan ömrüne sığdırdığı her anlatının bir gerçekliğe yaslanmasının ötesinde, “her ne ararsak kendimizde olduğu” gerçeğinin de altını incecik bir suyla ve zarafetle ayrı ayrı çiziyor Kaf Dağı’nda Bir Gün’ün (Koray Avcı Çakman / Kırmızı Kedi Çocuk) kahramanları… Yüzümüzü gündelik yaşamımıza çevirip kendi ellerimizle dayattıklarımıza, içinde boğulduğumuz küçücük dünyalara yeniden bakmamızı salık veriyor aynı incelikle…

Zaman akıp giderken ve ardı ardına değişirken kuşaklar, galiba değişmeyen bir şeyler de var: Alışkanlıklar üzerine kurulan hayatlar. Doğru kabul edilmiş yanlışların ağır bastığı, örselediği, sıkıntılara soktuğu insanlar ille de çocuklar… Kahramanımız Atıl’ın ailesiyle yaşadığı da o neredeyse her halini bildiğimiz evlerden biri işte. İki çocuklu çekirdek aileye büyükanne Papatya Hanım ve evin kedisi Üşütük de katılıvermiş.

DOKSAN BEŞİNCİ YAŞ GÜNÜ

Günler birbiri ardınca ve sanki birbirini tekrarlar biçimde akıp giderken Papatya Hanım’ın doksan beşinci yaş günü kutlaması Atıl için heyecandan çok yeni bir sıkıntının habercisi olur. Sürpriz hazırlıklar süresince büyükannenin ev dışında oyalanması görevi Atıl’a düşer.

Tek “suç”u, ablası Ayda’dan beş yıl sonra doğmak olan, dolayısıyla evin bütün ayak işlerine koşulan Atıl için bu hiç de sürpriz değildir. Ama günlerini Üşütük’ü severek, arada kitap okuyup kanepesinde uyuklayarak bir de çiçeklere su vererek geçiren yaşlı bir kadınla ne yapılabilir ki üç koca saat boyunca?

“Falanca Efendi’nin Filanca Parkı”na doğru çizer rotayı büyükanne. Yol boyunca da sokağın, mahallenin, parkların yıllar önceki sakin hallerinden açar sözü. Gelin görün ki Papatya Hanım’ın ne bastonu yanındadır ne omuz atkısı ne de gözlükleri…

Her biri için bir koşu eve gidip gelir Atıl. Enfes pastayı (Sahiden “enfes” midir pasta, yoksa?) düşünerek her şeye burnundan solusa da katlanır.

HER ŞEY BİR HEDİYEYLE BAŞLADI

Sürpriz yaş günü partisi başlar. Üç de konuk vardır salonda Papatya Hanım’ın hiç görmediği, nereden çıktıklarını bilmediği. Hadi, biz de söylemeyelim kim olduklarını!

Sıra hediyelere gelir. Koca koca paketler ardı ardına sökün eder. Atıl’ın hediyesi nerededir? Aklına bile gelmemiştir büyükanneye bir şey almak. Bir koşu “anne baba zevkiyle döşenmiş oda”sında alır soluğu.

Okumayı çok seven Papatya Hanım için en güzel hediye kitaptır. O mudur, bu mudur derken kitaplıktan “yeni” gibi duran birini seçer. Bulup buluşturup bir güzel de paketlenince… Durumu kurtarır Atıl.

Papatya Hanım, Atıl’ın armağanı Kaf Dağı’nda Bir Gün’e bayılacak, üç günde okuyup bitirecektir. İşte ne olduysa o zaman olmuştur: Papatya Hanım Kaf Dağı’nı çok beğenmiş, görmeyi aklına koymuştur.

Atıl, ansızın hem de gecenin bir vakti yola düşmeye kalkan büyükanneyi akıllıca davranıp başarıyla yönetecektir.

“Ne zamandır ablasını, çocukluğunu, birlikte geçirdikleri güzel günleri özleyen, gittiği hiçbir yerde çocukluğunun küçücük bahçesi kadar mutlu” olamayan gezgin kız kardeş Akasya Hanım da katılınca ekip tamamlanmıştır.

On yaş küçük kardeşini, babaannenin olağanüstü akıllıca sürdürdüğü telefon konuşması ikna etmiştir. Hazırlıklar çabucak tamamlanır ve Kaf Dağı’na doğru büyük yolculuk başlar.

ALIŞKANLIKLAR… ALIŞKANLIKLAR...

Ortaya koyduğu yapıtlarıyla günümüz çocuk edebiyatının başarılı adları arasında haklı bir yer edinen Koray Avcı Çakman, Kaf Dağı’nda Bir Gün’de de bir yolculuk öyküsünden çok daha fazlasını sunuyor okuruna.

Hayat her an, her gün küçük büyük yolculuklar barındırır. Arabamızın direksiyonunu ya da ayaklarımızın kontrolünü/ rotamızı alışkanlıklarımıza teslim ettiğimiz noktada vardığımızı sandığımız hiçbir yer yeni bir şey sunmaz bize.

Sahi Kaf Dağı yalnız ve ancak masallarda “çıkılacak” bir yer midir? Ya Zümrüdüanka? O da olsa olsa bir masal kuşu mudur? Sözün burasında Simurg için de diyecekleriniz vardır belki!

İnsanlığın, bilmem kaç milyar yıllık şu gezegende, hiç de uzun olmayan ömrüne sığdırdığı her anlatının bir gerçekliğe yaslanmasının ötesinde, “her ne ararsak kendimizde olduğu” gerçeğinin de altını incecik bir suyla ve zarafetle ayrı ayrı çiziyor Kaf Dağı’nda Bir Gün’ün kahramanları…

Yüzümüzü gündelik yaşamımıza çevirip kendi ellerimizle dayattıklarımıza, içinde boğulduğumuz küçücük dünyalara yeniden bakmamızı salık veriyor aynı incelikle…

DUVARLAR AŞILMALI

Doksan beş yaşındaki babaanneyi, unuttuklarını bir kıyıya bırakıp anımsadıklarıyla değerlendirebilsek…

Çocuklar, gençler için deneme / sınama-yanılma fırsatlarını olmadık bahane ve gerekçelerle ötelemesek…

Çocukların iyiyi-kötüyü, kaliteliyi-kalitesizi ayırt edebildiklerini dikkate alabilsek… Onların yerine, onlar için yapmalardan, etmelerden vazgeçebilsek…

Alışkanlıklarımızın çepeçevre duvar ördüğü “konforlu” bahçelerimizden hiç değilse ara sıra çıkabilsek…

Hayallerimizin önüne aklımızdan, korkularımızdan, cesaretsizliğimizden mürekkep setler çekmesek, duvarlar yükseltmesek… Ve unutmasak onları bir köşe başında…

Yeni anılara, gülümsemelere farkında bile olmadan kapatıverdiğimiz zihinlerimizde ara ara bahar temizlikleri yapabilsek…

İşte bütün bunları ve çok daha fazlasını; yalın, sahici, yer yer gülümseten, abartıdan uzak anlatımıyla sunuyor bize Koray Avcı Çakman. Ve hepimizi çoğu zaman varlığını bile unuttuğumuz içimizdeki ışığı, kendi özgücümüzü yeniden keşfe çağırıyor.

Son bir not: Oyunun finalini de beğeneceksiniz!

Kaf Dağı’nda Bir Gün
Koray Avcı Çakman
Kırmızı Kedi Çocuk-126 s.

(Cumhuriyet Kitap, 03.03.2022)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN