Post image
Kadının Soyadından Hurafelere

 

Fikret İLKİZ 

1 Mayıs İşçilerin ve Emekçilerin Dayanışma ve Mücadele günü kutlu olsun…

Dönelim içinde manasız lakırdılar olan görüşlerin yer aldığı yüksek gerekçelere…

Evlenen kadının kocasının soyadını alır. Ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabilir. Kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra tek başına kullanamayacağı kanunla öngörülmüştür.[i]

Anayasa Mahkemesi 22.2.2023 Tarih ve E.2022/155, K.2023/38 Sayılı Kararı ile 22.11.2001 kabul tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş, kararın Resmî Gazete ’de yayımlanmasından (28.04.2023-32174) başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.

Bu karara kısaca göz atalım.

AYM kararına göre; Anayasa ve kanun önünde eşitlik ilkesinin hayata geçirildiğinden söz edilebilmesi için kadın ve erkek eşitliğinin tam anlamıyla sağlanması gerektiği açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu itibarla “Erkek evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da tek başına kullanabildiği hâlde kuralla kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra ancak kocasının soyadının önünde kullanabileceği öngörüldüğünden karşılaştırmaya müsait şekilde benzer durumda olan eşler arasında cinsiyet temelinde farklı muamelenin yapıldığı açıktır.”

Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi eşler arasında cinsiyet temelli bir ayrım olduğu kanaatindedir.

Uluslararası sözleşmelerin erkek ve kadının evlilik sonrasında soyadları bakımından eşit haklara sahip olmasını öngören hükümleri ile evli kadının kocasının soyadını kullanması zorunluluğunu öngören iç hukuk düzenlemelerinin aynı konuda farklı hükümler içermektedir.

Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi; uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiştir.

“Benzer durumda olanlara farklı muamele yapılmasının nesnel ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığının veya farklı muamele öngörülebilmesinin hangi dereceye kadar mümkün olacağının değerlendirilmesinde kamu otoritelerinin belirli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Cinsiyet temelli farklı muamele söz konusu olduğunda ise kamu makamlarının takdir yetkisi daralmaktadır. Ayrıca anayasa koyucunun eşitlik ilkesinin eşler arasındaki görünümüne verdiği önem gözetildiğinde eşler arasında cinsiyet temelli farklı muamele bağlamında kanun koyucunun son derece sınırlı bir takdir yetkisinin bulunduğu da açıktır.”

Anayasa Mahkemesi yaptığı inceleme sonunda; evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralla öngörülen farklı muamelenin eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşmıştır.

Böylece Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin; birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline oyçokluğuyla karar vermiştir. Birinci cümlenin iptali nedeniyle artık 187 inci maddenin uygulanma kabiliyeti kalmayacağından maddenin ikinci cümlesinin de iptaline ve kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından (28.04.2023) itibaren dokuz ay sonra 28.01.2024 yürürlüğe girmesine oybirliğiyle karar vermiştir.

Mahkeme TMK 187 inci maddenin birinci cümlesini oyçokluğuyla iptal kararı Başkan Zühtü Arslan, Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan, Engin Yıldırım, M. Emin Kuz, Rıdvan Güleç, Recai Akyel, Yusuf Şevki Hakyemez, Basri Bağcı ve Kenan Yaşar olmak üzere 9 yargıç tarafından verilmiştir.            

6 Yargıç ise çoğunluk görüşüne dair karara iştirak etmemişlerdir ve karşıdırlar. Yargıçlar; Başkanvekili Kadir Özkaya, Yıldız Seferinoğlu, Selahaddin Menteş, İrfan Fidan ile Muhterem İnce “müşterek karşı oy” yazmışlardır. Muammer Topal ise kendi karşı oyunu yazmıştır.

Karşı oy görüşleri; 9/6 oranındaki görüş farklılığı kararın kendisi kadar dikkat çekicidir.

Yargının ve daha doğrusu yüksek mahkeme yargıçlarının bakışlarının ne olduğunu anlamak için karşı oy görüşlerine yakından bakılmalıdır. ….

6 yüksek yargıç müşterek karşı oy yazısında; kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayırımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savına katılmıyor. Neden derseniz; yasa koyucunun bir soyadı kullanılmasını gerekli gördüğünü “…bu bağlamda da takdir hakkını itiraz konusu kuralda belirtilen yöntem yönünde ve kocadan yana kullanmıştır” diyorlar. Hal böyle olunca, böyle bir düzenleme yasa koyucunun takdir yetkisidir ve bu kapsamda aile soyadı olarak kocanın soyadına öncelik verilmesinin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu söylenemez.

Sözün özü; bu düzenleme yasa koyucunun takdiridir, o halde eşitlik ilkesine aykırılık yoktur. Daha doğrusu eşitlik ilkesine aykırılık olduğu söylenemez. Çünkü anlaşılan yüksek yargıçlara göre yasa koyucunun takdiri her şeyin üstündedir. Yasa koyucu nasıl takdir etmişse doğrudur mantığına göre; yasalar değişirse değişiklik ne olursa olsun ve nasıl yapılırsa yapılsın o da doğrudur!

Sonra Sayın Yüksek Yargıç Muammer Topal’ın Karşı Oy görüşünde ilginç bölümler yer alıyor:

“İnsan olarak kadın ve erkek eşdeğer olsa da cinsiyetin yol açtığı farklılıklar açısından aynı olduklarını iddia etmek mümkün değildir.”

“Modern dünyanın öne çıkardığı ana unsur eşitliktir” cümlesinden sonra  “ (…) Modern dünyada, ailede iyi bir ilişkinin, taraflardan her birinin eşit haklarının ve yükümlülüklerinin olduğu eşitler ilişkisiyle mümkün olabileceği tezi benimsenmiştir. Bu düşüncenin oluşmasında, eşitliğin tarafların birbirlerine saygılı davranmasında etkili olacağı ve onun iyiliğini isteyeceğine olan inanç vardır. Yukarıda belirtilen tezlere paralel bir biçimde bir sorun olarak kadın-erkek eşitsizliğinin temelinde, erkeğin evin geçiminden, kadının ev işinden sorumlu olduğuna dair klasik görev dağılımının bulunduğu böyle bir vazife paylaşımının eşitsiz olduğu, bunun altında kadın ve erkeklerin farklı alanlardan sorumlu olmalarının gerekli olduğuna dair ortak anlayışın yattığı ileri sürülebilir. Sonuç itibarıyla kadın ve erkeğin anatomik, fizyolojik, psikolojik ve cinsiyet farklılıkları sosyal anlamda da eşitliği imkânsız kalan bir özelliğe sahiptir.

Kısacası kadın-erkek arasında yaratılış gerçekliği olarak yapısal eşitsizlik vardır. Bu durum, genel olarak toplumda konumları itibarıyla kadın ve erkeğin eşitliğine engel olarak görülmektedir. Dolayısıyla üzerinde söz söylemeye fırsat bile verilmeden kabullenilmesi gereken dogmatik bir değer olarak öne sürülse de ailede kadın/erkek eşitliği, modern hurafelerden birisidir ve ne ailede ne de toplumda huzuru, adaleti ve mutluluğu sağlayabilecek bir özelliğe sahiptir.

Kadın/erkek eşitliğinin modern hurafe olduğu açıklandıktan sonra varılan sonuca göre;

“Sonuç itibarıyla, “kadın mı daha önemlidir, yoksa erkek mi?” ya da “kadın mı daha üstündür, yoksa erkek mi?” gibi sorular son derece anlamsız, sanal ve yapaydır. Kadın ve erkek genel olarak kanunlar karşısında eşittirler, ancak toplumdaki rolleri itibarıyla eşdeğer olmaları ön plana çıkar.”

Karşı oy gerekçesinin dayandığı görüşlerden birisi de şöyle: “Kadın ve erkekten hangisinin soyadının aile soyadı olarak kullanılacağı meselesi de tarafların toplumdaki rollerine bağlı olarak taraflarca belirlenebilir. (…) Ancak buna, toplumdan gelecek taleplere göre (buna bireysel başvuruda “soyadı” konusunda verilecek ihlal kararları da dahil) yasama organınca karar verilmelidir. Toplumsal taleplerin yargı kararlarıyla yönlendirilmesi doğru değildir. Toplumsal talepler, toplumun gelişmesi ve değişmesi doğrultusunda doğal ortamı içinde ortaya çıkmalıdır.

(…) Kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayrımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savı da yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda yerinde değildir. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Belirtilen gerekçelerle yasa koyucunun takdir yetkisi kapsamında aile soyadı olarak kocanın soyadına öncelik vermesi eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.”

İnsanların masallara inanma hakları vardır. Buna inanç özgürlüğü denir. İnançlara, masal demek de bir haktır, buna da ifade özgürlüğü denir.

Hurafe, İslam dininin aslında; kısaca Kur’an’da bulunmayan, ancak farklı yollarla sonradan Müslüman hayatına katılan ve dinî inançmış gibi kabul edilen söz, düşünce ve davranışların tümüdür. TDK Sözlüğüne göre hurafe “manasız lakırdı” ve hatta laklakadır.

“Bunamak” anlamına gelen “haref/ ḫrf” kökünden türetilmiş bir ad olan “hurâfe” sözcüğü, “akla ve gerçeğe aykırı, aldatıcı söz” anlamına gelir. Masal, efsane vb. gerçek dışı olsa da hoşa giden nakil ve rivayetlere de hurafe denilir. Hurafelerin büyük bir kısmı dinle ilgilidir. Genellikle farkına varılmadan insan hayatını ve doğal yaşamı etkiler. Hurafeler çoğunlukla inanç alanında yer aldıkları kabul edildiği için insan davranışlarını etkiler. Çok bilinen “dünya düzdür” hurafesine bile rastlanır. Hurafelerin birçoğu çocuksu inanışlardır. Töredir diye yapılan eylemlerde bile hurafe görülebilir. Gelenek ve göreneklerle karışmış hurafeler olabilir.

Yasa koyucunun takdir yetkisi mi?

Modern hurafelere dayandırılan görüşler mi?

Toplumdan gelecek taleplerin yasama organınca karara bağlanması mı?

Yoksa yargının yargıları mı?

Yüksek yargıçlar neden böyle inançlara sahiplerdir?

Kim inanır hurafelere?

Kadın erkek eşitliği modern hurafedir! Öyle midir?

Bu eşitlik bir hurafe midir?

Manasız lakırdıları bir yana bırakalım

Spinoza ile yanıt vererek bitirelim:

“İnsanlar her işlerini şaşmaz bir öğüde uyarak yoluna koyabilselerdi ya da talihleri her zaman yaver gitseydi, hurafenin pençesine asla düşmezlerdi. Ama sık sık öylesine bir darboğaza sürüklenirler ki, herhalde bir öğüde kulak veremez olurlar ve çoğu zaman ölçüsüzce arzu ettikleri, kimin başına konacağı belli olmayan talih kuşu ardında, umutla korku arasında çaresizce gider gelirler. Bu yüzden de neye olursa olsun inanmaya pek yatkın bir kafaya sahiptirler. Bu kafayı kuşkular kuşatınca, en ufak bir itki, şu ya da bu yana kolayca savrulmasına yol açar. Onu saran umut ve korku arasında askıda kaldığında ise, bu daha kolay olur. Başka zamanlarda da özgüven içinde, gurur ve afra tafrayla şişinir durur.

Bunu herkesin bildiği kanısındayım; ama sanırım, insanların çoğu kendini bilmiyor. Gerçekten de kimse, onların arasında yaşarken, şunun farkına varmamış olamaz: Deneyimsizlikleri ne kadar büyük olursa olsun, işler yolunda gittiğinde insanların çoğu kendini öylesine bilge sanır ki, onlara bir öğütte bulunmak hakaret etmekten farksız olacaktır. Buna karşılık, işler yolunda gitmediğinde, nereye başvuracaklarını bilemez, herkesten öğüt ister ve hiçbir öğüdü, uyulamayacak kadar uygunsuz, saçma ya da boş bulmazlar.”[ii]

01.05.2023

[i] Türk Medeni Kanunu’nda (III. Kadının soyadı) Madde 187– Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.

[ii] Benetictus Spinoza.Teolojik- Politik İnceleme. Yedinci Bası Dost kitabevi. Kasım 2023 Syf 43.

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN