Post image
Kafamın içinde biri var!

şizofreni

Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, beyin sağlığımızın, hayatı algılayış şeklimiz üzerindeki etkilerinin yadsınamaz olduğunu söyledi. Dr. Yavuz, “Eğer beynimizin sağ ve sol tarafları birbirinden bağımsız hareket etmeye başlarsa, hayal ve gerçeği ayırt edemeyiz. Beynin sağ ve sol kısımlarının bağımsız hareket etmesi olarak tanımlanan; Şizofreni, bireyin duygu düşünce ve davranışlarda anormal sapmalar yaşamasına sebep olur. Toplumdan uzaklaşma, olaylar karşısında fazla tepki verme veya tepkisiz kalma, mantıksız konuşmalar, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilerle yavaş yavaş ilerler” dedi.

Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, şizofreni nasıl ortaya çıkar, nasıl tedavi edilir, toplumda nasıl sorunlara yol açar? Konularında önemli bilgiler verdi.

AİLE VE YAKIN ARKADAŞ DESTEĞİ ÖNEMLİ

Kişinin güçlü ve ayakta kalmasını sağlayan en önemli faktörün ruh ve akıl sağlığı olduğunu söyleyen Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, “Şizofreni belirtileri göstermeye başlayan kişinin kendi durumunu tartması, isabetli sonuçlara varması mümkün değildir. Bu durumda hastayı ailesi ve yakın arkadaşları yönlendirerek destek vermelidir. Yaygın olarak şizofreni hastaları, kafalarının içlerindeki sesler tarafından yönetildiklerini, duygularının ve düşüncelerinin kontrol edildiğini, fikirlerinin çalındığını söylerler. Bireyin şizofreni olduğunun en net belirtisi, hastanın gördüğü sanrılardır. Doğru olmadığına dair kanıtların olmasına rağmen hastanın doğru olduğunu savunduğu, yaşanmamış olayların yaşanmış olduğu iddiasında bulunma duruma; sanrı denir” dedi. Yavuz sözlerini şöyle sürdürdü:

‘İNTİHAR EĞİLİMLERİ ARTAR’

Şizofreni tanısı konan hastalarda genellikle konuşma içerinde bozukluklar gözlenebilir, doğru zamanda doğru tepkiler veremezler. Kişisel hijyenlerinde azalma başlar, tedavi başlamaz veya tedavide yol kat edilemezse hastalar artık çevresine olan tüm ilgisini kaybetmenin yanı sıra kendilerinin bakımlarını bile sağlayamaz hale gelerek intihara eğilimleri gösterirler. Tüm hastalıklarda olduğu gibi genetik bir hastalık olan şizofreni aile bireylerine kalıtsal olarak aktarılmaktadır. Örneğin; ebeveynlerden biri şizofreni hastası ise çocuğun da hastalanma riski yüzde 10 ila 15 arasındadır. Hem anne hem baba hasta ise bu oran yüzde 40’a ulaşır. Şizofreni tanısı konmuş bireyin çocuğunun hastalığa yakalanma riski diğer çocuklara göre 10 kat daha fazladır.

Genetik yatkınlığa sahip, beyin kimyasallarında bozulma yaşanan ve yoğun stres altında kalan kişiler risk grubundadır. Hastalık, çoğunlukla gençlik çağında yaşanan hormonal ve fiziksel değişimlere bağlı olarak kendini göstermektedir.

Halüsinasyonlar, hezeyanlar, şüphecilik gibi semptomlara sahip hastalar Paranoid Şizofreni türüne dâhildir. Bu hastalar belirtileri gizler ve hasta olduklarını kabul etmez. Davranışlarında aşırı duyarlılık, düşünce akışında ve konuşmada bozukluk yaşayan hastalar Disoganize Şizofreni’yle mücadele etmektedir ve içlerine kapanma, dış dünyadan soyutlanma sık sık görülür. Hastanın hareket bozukluğu yaşadığı uzun süre aynı noktada sabit kaldığı Katatonik Şizofreni bireyin gündelik hayatına devam etmesine engel olur. Hastalık her zaman kategorize edilemez ve tüm bu türlerin semptomlarını içinde barındırabilir bu durumda ise Ayrışmamış Şizofreni denmektedir.

ŞİZOFRENİ HASTALARINA YAKLAŞIM NASIL OLMALIDIR?

Şizofreniye yaklaşım konusunda, öncelikle ailenin hastalıkla ilgili detaylı bilgi sahibi olması gerekir. Beklentiler daha gerçekçi tutulmalı ve tedavi planının çıkarılmasında bu durum dikkate alınmalıdır. İlaç tedavisinin düzenli yapılması, aksatılmaması ve hastanın yaşamını rehabilite edici bir planlamanın yapılmasında hasta, hekim ve ailenin iyi bir işbirliği içine girmesi sağlanmalıdır. Diğer kişilerin şizofreni hastasına olumsuz tavır takınmaları durumunda, şizofreniye ek olarak başka psikiyatrik rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir. Depresyon ve kaygı bozukluğu en sık görülenleridir. Empati ile bu sorun da kolaylıkla aşılabilir.”

Umutsuzluğun, çevreden kopmanın, zararlı madde kullanımının hastaların ilerlemesine neden olduğunu belirten Yavuz “Hastalar tedavi planlarına bağlı kalmalıdırlar. ‘Artık iyileştim’ düşüncesiyle yarıda bırakılan ilaç tedavisi, hastayı başladığı seviyeden de geriye götürmektedir. Bu yüzden ilaçlarla ilgili herhangi bir sorun yaşadıklarına doktorlarına başvurmaları gerekmektedir. Hastanın kilo dengesini koruması, kişisel bakımına önem vermesi onun için çok önemlidir, çünkü bazen hastaya duş almak ve yüz yıkamak bile çok zor gelir. Şizofreniyle yaşamak, hasta için çok zordur. Hastalıkla mücadele etmek yıpratıcı ve zorlu bir süreçtir. Bu sürede kişinin yaşama bağlılığı, sosyal çevreyle olan etkileşimi tedavinin başarı sağlamasında en önemli noktalardan biridir. Hastalık sürecinde hastanın ve hasta yakınlarının umutsuzluğa kapılması tedavi için olumsuzdur. Umutsuzluğa kapılmayın, zararlı maddelerden uzak kaim ve her durumda doktorunuzla iletişim halinde olun” dedi.(iha)

(Güne Bakış, 15.11.2016)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN