Post image
Kıtır ve Kirlenmemiş Vicdan

 

Fikret İLKİZ 

Yargının içinde bulunduğu durum nedir? Kötüdür ve ıslahı gerekir.

İşimiz doğrularla; adaletle, hukukla! Ne ün ne şeref ne şan ve ne yalan!

Kıtır atmayın! Gerçeklerle geçmiş ve gelecek, şimdiki zamandır.

Anayasa Mahkemesinin 2022 yılı Raporlarında yer alan istatistiklere göre 2012 yılında yapılan AYM’ye yapılan başvurusu sayısı 1342 olduğu halde 2022 yılındaki başvurusu sayısı 109.779 rakamına ulaşmış. 2022 yılında 73.036 başvuru karara bağlanmış.

2012-2022 yılları arasında Anayasa Mahkemesine yapılan toplam başvuru sayısı on yıl içinde 470.938 olmuşsa yargıdan umudunu kesmiş bir toplumuz demektir. Son çare Anayasa Mahkemesi olduğu halde ilk çareye dönüşmüş gibi.

Anayasa Mahkemesinin 2022 yılı Raporuna göre makul sürede yargılanma hakkı ihlali iddiası ile yapılan başvurusu sayısı 52.303 ve bu rakam içinden sadece makul sürede yargılanma hakkı ihlali başvuru sayısı 49.269’dur. İfade özgürlüğü hakkı ihlali hakkında 2653, özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkının ihlali başvuruları 928, kötü muamele yasağı başvuru sayısı ise 540 rakamına ulaşmış durumda…

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan 25 Nisan 2023 tarihinde Mahkemenin 61. Yıl Kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmasında; hürriyetçi demokrasinin” temel ilkesinin “temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınmasıdır” dedi ve görüşünü “Demokratik anayasanın temeli özgürlüktür” sözüyle özetlemiş oldu.

Sonraki sözlerine gelince;

“Bilindiği üzere demokratik anayasalar esas olarak özgürlükleri korumak amacıyla, egemenliği kullanan güçlerin ayrılmasına ve sınırlandırılmasına yönelik anayasal ilke ve kurallara yer vermişlerdir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulandığı gibi Anayasa’da yer verilen kuvvetler ayrılığı ilkesinin gayesi yetki aşımlarının ortaya çıkmasını ve temel hakların ihlal edilmesini engellemektir.”

Bildiğimiz ama ülkemizde uygulanmayan ilkelere gelince Anayasa Mahkemesi Başkanı Anayasa’mızın “Mahkemelerin bağımsızlığı” kenar başlıklı 138. Maddesinin altını çiziyor ve bu maddeye “demokratik hukuk devletinin sigortası” diyor.

Ayrıca bildiğimiz ama uygulanmayan bir diğer gerçek Anayasamız mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin yerine getirileceğidir.

Tanık olduk; yüksek mahkeme kararları yerine getirilmiyor.

Altını çizerek yeniden AYM Başkanının sözleriyle ifade edersek;

Bu maddeyi yorumlayan Anayasa Mahkemesine göre, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı hâkimin çekinmeden ve endişe duymadan, herhangi bir dış etki altında kalmadan, tarafsız tutumla ve özgürce karar verebilmesini gerektirmektedir. Bu da hâkimler için coğrafi teminat gibi birtakım anayasal ve yasal güvencelerin yanında, sağlam bir kişilik ve kirlenmemiş bir yargısal vicdanla mümkündür.”

Hakimlerin birtakım anayasal ve yargısal güvenceleri olmalıdır.

Ama asıl olması gereken; “kirlenmemiş bir yargısal vicdan” ….

Hâkim kimin hizmetçisidir?

Venedik Komisyonu Raporunda, Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyi’nin (CCJE) yargı bağımsızlığına ilişkin standartlarına atıfla “69. Temel Kabuller CCJE tarafından açık bir şekilde ortaya konmuştur: 64. Temel nokta, bir hâkimin görevini yerine getirirken herhangi bir kişinin elemanı olmadığı, bir devlet görevlisi olduğu hususudur. Bu nedenle hâkim yalnızca hukukun hizmetçisidir ve yalnızca hukuka hesap verir. Bir davada karar verecek hâkimin yargının içinden veya dışından bir üçüncü şahsın emir veya talimatı ile hareket etmeyeceği tabiidir.”

Tanık olduk, aksini çok gördük. Birçok davada ve hatta zaman zaman diğer hakimlerin tutumlarıyla ortaya çıkan dahili ve harici baskıların tanıklarıyız.

Kimse görmemiş, hiçbir haberde yargıya baskı yapıldığına dair bir haber yapılmamış olsa bile tanık olduk…

Tarafsızlıkları konusunda bir baskıya veya ize rastlanmadığını söyleseniz, açıklamalar bile yapsanız inandırıcı olamazsınız. Her şey bizim gözlerimiz önünde oldu.

Tanık olduk; hakimler reddedildiler. Reddi derhal reddettiler. Aklının ucundan davadan çekilmeyi bile geçirmeyen kirlenmemiş vicdan sahibi yargıya tanık olmadık.

İsterseniz hakimler; vicdanlarına ve kanunlara göre karar verirler diyebilirsiniz. Bizler tanığız. Ne vicdanlarına göre ne de kanunlara göre karar verdiler.

Neye göre karar verdiler? Yargının dışındaki karar vericilerin isteklerine uygun karar verenlere, yargının hükümcülerine sormalısınız.

İstenmelidir ki; hakimler davalar konusunda tarafsız biçimde karar vermek noktasında sınırsız bir özgürlüğe sahip olmalıdırlar. Önce kişi özgürlüğü şarttır. Sonra hâkim özgürlüğüyle, bağımsızlığa ve tarafsızlığa sahip olmak bu özgürlüğün gereğidir.

“Herkes…kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının adil uygun ve açık olarak görülmesi… hakkına sahiptir” (AİHS Madde 6).

Tanık olduk; mahkemeler bu hakkı tanımadılar ve dikte edildiği gibi anladılar. Oysa anlaşılması gereken “demokratik bir toplumda” yargı teşkilatının yürütmenin takdirine bağlı olmadığıdır ve Parlamentoda kabul edilen mevzuat ile düzenlenebilmiş olabilmesidir. Hukukun kanunlaştırıldığı ülkelerde de yargı sistemi adli mercilerin takdirine bağlı değildir, hukukun takdirine bağlıdır.

Tanık olduk. Bu ilkenin aksini çok gördük. Şunu ifade etmeliyiz: Adil yargılanma hakkının sonucu olarak adalete erişimde aracı olacak mahkeme yalnızca kanunla kurulmuş olmamalı aynı zamanda gerçekten hem “bağımsız” hem “tarafsız” olmalıdır. Aynı zamanda “adaletin yerine getirilmesi yetmez, yerine geldiğinin görünür olması da gereklidir”. [i]

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sürekli soruna dönüşmüştür. Herkes yargının bağımsız olmadığını sürekli ifade ediyorsa, her şey gözlerimiz önünde olmuşsa, baskılara tanık olmuşsak, hakimlerin “hüküm vericiler” gibi hareket etmekten kendilerini kurtaramadıkları görmüşsek, adil yargılanma hakkı bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını teslim etmiş kişilerin çoğaldıkları bir bozuk sisteme emanetse, istisnaların bile istisna olmaktan çıkarıldıkları bir düzene dönüşen yargı düzeni uçuruma yuvarlanmak üzere yaşamın kıyısına kadar gelmişse; artık kimse kimseye yalan söylemesin. Gerçeği bilmek herkesin hakkıdır.

Tanık olduk, gizlenen gerçekler sır olmaktan çıktı. Yalanlar, yalan oldu.

Artık “yalan” neye denirse; yani aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen sözlerle[ii] aldatılmak istemiyor hiç kimse!

Gerçekleri gizlemeyin! Kimseyi kandırmayın ve kıtır atmayın!

Adalete kim bakacaksa, hangi adamlar adalet işlerinden sorumlu olacaksa…

Yeniden ve tekrar gerçekler gizlenmesin, yalanlar söylenmesin ve kimin, kimlerin neler yapıp neler yapmadığını öğrenelim. Geçmişi bilelim.

Tanık olduk ve söylemiştik; “Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın!”

Yalanlarla ahaliyi sersem sananlar bir yana, ün sahibi olmak isteyenlerin yalanları öte yana…

Montaigne şöyle diyor: Yaptığı iyiliği başkaları duysun diye, kendisine daha fazla değer verilsin diye yapan, doğruluğu dillerde dolaşmak şartıyla doğru olan adamdan pek hayır gelmez.[iii]  

Ayrıca şu sözlerin Denemeler kitabında yer aldığı söylenir: “Doğrusunu söylemek gerekirse, bir kişinin yalan söylediğinden bahsetmek olsa olsa o kişinin Tanrı’ya karşı cesur, insanlara karşı bir korkak olduğundan bahsetmektir” 

Ne kahramanlar yaratıyoruz ne cesurlardan ne korkaklardan bahsediyoruz!

İnsana dair sözün özü ve insanın yaşam felsefesini Montaigne gibi söylemek gerekirse; “En büyük, en şerefli eserimiz doğru dürüst yaşamaktır”.

Yargının ve hakimlerin hukukun hizmetçisi olduğuna tanık olmak istiyoruz…

Hukuksa hukuk olsun…

Adalet, özgürlük, hak isteniyorsa; adalet, özgürlük ve hiç olmazsa bir dirhem vicdan olsun.

8.5.2023

[i] Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) Raporu. Yargı Sisteminin Bağımsızlığı

Bölüm I: Hâkimlerin Bağımsızlığı Venedik Komisyonunun 82. Genel Kurul Toplantısında Kabul Edilmiştir. (Venedik, 12-13 Mart 2010)

[ii] TDK. Türkçe Sözlük. Cilt 2. Sayfa 2372-2373.

[iii] Montaigne. Denemeler. Kültür Yayınları. İş bankası Sa1. Basım Kasım 1999. Sayfa 45.

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN