Post image
Kolonyalizm ve cazın ruhu

 

Anıl BOYDAĞ – Film Eleştirmeni

5 Şubat 1961’de yine bir Caz vokali Abbey Lincoln, Caz bateristi Max Roach ve yazar Maya Angelou’nun da olduğu, Küba heyetinin verdiği geçiş kartlarıyla Birleşmiş Milletler genel kurulunu basıyor.

1961 yılında Abbey Lincoln ve birçok aktivist tarafından Birleşmiş Milletler genel kurulu basıldı… Patrice Lumumba, CIA ve Katanga’da konuşlanmış maden şirketlerinin organize ettiği darbe sonrası tutuklandıktan sonra katledilmişti. Film bu protestoyla başlayıp, bu protestoyla bitiyor. Soundtrack to a Coup d’État, üç parçayı bir araya getiren kurguyla ilerliyor; Amerika’daki siyahilerin sivil haklar mücadelesi, Afrika’daki bağımsızlık mücadeleleri ve Caz müzik. Filmin alametifarikası ya da başarısının temel kaynağı kurgusu, hikâyeleştirmesi. Lumumba’nın katledilmesine kadar giden süreci, dönemin tanıklarının kitaplardan yapılan alıntılarıyla oluşan sessiz film yapısıyla ve sürekli filmin duygusunu yakalayan ve hikâyeye destek veren Caz müzik ile görüyoruz.

Filmin tamamı aslında arşiv görüntülerinden oluşuyor. Böyle bir işin tekniken, bütün Dünya’da bu kadar övgü alacağını ve senenin en iyi filmlerinden biri olacağını düşünmezsiniz. Grimonperez, bunu öyle bir ustalıkla ve tempoyla yapıyor ki, bir an olsun filmin içinden çıkamadan, gelgitli duygular içerisinde bir sürece maruz kalıyorsunuz. Caz müziğin doğasından kaynaklanan, ruh halinizi yönlendirme konusunda büyük bir etkisi var, özellikle siyahilerin yıllarca en önemli ustalarını çıkardığı bu tür, filmde aynı zamanda politik muhtevasıyla ele alınıyor. Çoğu Caz ustası haliyle sivil haklar hareketinin de önemli birer parçasıydı. 1950’lerde siyahilerin anavatanı Afrika’daki bağımsızlık hareketlerine, önemli bir destekte haliyle Amerika’daki politik ve entelektüel siyahi hareketinden geliyordu. Özellikle ünlü Caz müzisyenlerinin, Afrika’daki meselelerin politik muhtevasını kavrayamayışlarından ve dönemin Sovyet paranoyasından kaynaklı, CIA’in bölgede yürüttüğü kültürel programın farkına varamadılar. CIA, savaşı sadece darbeleri, lokal silahlı örgütleri fonlamayla değil aynı zamanda kültürel bir şekilde de yürütüyordu. Lumumba ve diğerleri iktidara geldiklerinde, onları desteklediler, belgeseldeki önemli Caz müzisyenleri sadece Kongo’da değil, birçok yerde devletin görevlendirmesiyle konserler verdi. Sonradan farkına varılacağı üzere, bunlar göstermelik hareketlerdi, bu demokratik hareketlerin ve yeni kurulan ülkelerin Amerika’nın yörüngesinde kalmaları için bir çabaydı. Başta Lumumba olmak üzere, tam bağımsızlık için mücadele eden birçok Afrika ülkesi Kongo’nun başına gelen sonu yaşadı. Filmde de geçtiği gibi her şey açıkken darbe sonrası savaş sürüyorken, Louis Armstrong, Kongo madenlerinin kaynağı Katanga’ya gönderilmişti hatta Katanga’nın lideri, sonra da Lumumba’nın öldürülmesinin ardından Kongo’nun Başbakanı olacak Moise Tshombe’nin evinde kalacaktı. Armstrong, CIA’in kültürel operasyonunun farkına vardığında Amerika’yı, Gana vatandaşlığı almayla tehdit edecekti. Grimonperez, Afrika meselesini öyle bir yerden yakalıyor ki, bu minör alanla makroyu birleştirip harika bir sonuç çıkarıyor. Bir yandan Caz, Malcolm X diğer yandan Nikita Kruşçev, Fidel’in Birleşmiş Milletler toplantısı için yaptığı New York çıkarması… Ciddi anlamda Fidel’in adeta bir rock star gibi Amerika’ya gelişi Malcolm X’in ona kucak açıp koruması ve Sovyetler’in hâlâ var olduğu bir Dünya bambaşka bir Dünya, Grimonperez her şeyiyle dönemin tadını ortaya koyuyor.

Bu türün belki de en bilinen isimlerinden Adam Curtis’in sesine çok aşinayız, o da tarihsel açıdan belirli konuların birbirlerine izdüşümleri üzerinden ilerler ve muazzam bir tempo bulur ya da anlatısıyla yeni bir şeyler yaratır ama Curtis’in sesinin o büyük heyulası hep ordadır. Grimonperez’de şüphesiz Curtis’in mertebesine ulaşıyor, burada bunu essay şeklinde değil, sesini de kullanmadan, bir müzikle tek başına yaratıyor ve alıntıları sessiz sinema öğesi gibi kullanarak, tarihsel belgeleri birinci ağızdan hatta ölen ulaşamayacağımız tanıklardan öğreniyoruz. Belgesel sinemanın bu türünün sınırına geldiğini düşünürken, Grimonperez’in bize izlettiği şey, bütün sınırları tekrar düşünmemize sebep oluyor. Hâlâ orada bir yer var ve sınırlar hep aşılmak içindir. Filme dönersek, Amerika’nın sahne önünde yaptıklarıyla, perde arkasında yaptıkları arasında çelişki neredeyse her konuda olduğu gibi Kongo konusunda da devam ediyor. Demokratik olarak seçildiğinde önüne hiçbir engel koymayan ABD, sonrasında Lumumba için bütün Birleşmiş Milletler toplantılarında Belçika ile birlikte Lumumba karşıtı cephenin iki iradesi oluyor. Kruşçev’in ve Sovyetler’in diplomatik çabaları yetmiyor.

15 Şubat 1961’de yine bir Caz vokali Abbey Lincoln, Caz bateristi Max Roach ve yazar Maya Angelou’nun da olduğu, Küba heyetinin verdiği geçiş kartlarıyla Birleşmiş Milletler genel kurulunu basıyor. “Katiller” diye bağırıyorlar, yüzlerine. Filmin son bölümünde, Kongolu yazar In Koli Jean Bofane’nin söyledikleri her şeyin özeti gibi. Lumumba Birleşmiş Milletler’in koruması altındayken yine onlar sayesinde darbeciler tarafından kaçırılıp öldürüldü, bugün Birleşmiş Milletler 25 yıldır Kongo’da, soykırım üstüne soykırım… değişen hiçbir şey yok. Birleşmiş Milletler sadece madenlerin güvenliği için orada olmaya devam ediyor, Kongoluların ise kaderi değişmiyor, açlık ve ölüm sadece farklı silahlarla farklı biçimlerde. Tarih ise Belçika kolonyalizminden, Batı emperyalizmine bir geçiş yapmış durumda sadece.

(Birgün, 02.02.2025)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN