Post image
Numaralar (19.02.2013)
Fikret İLKİZ

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan “Genişleme Stratejisi ve Başlıca Zorluklar 2012-2013” (Brüksel, 10 Ekim 2012) veekindeki Türkiye hakkındaki 2012 yılı İlerleme Raporu Hükümetin bazı adamları tarafından beğenilmemişti. Kızdılar ve çöp sepetine attılar. Daha sonra Baş müzakereci imzasıyla İlerleme Raporuna alternatif bir Rapor hazırlandı. Gerçekler burada yazılıydı (!) ve “Türkiye İlerleme Raporu 2012” başlığıyla kamuoyuna açıklandı.

Türkiye’nin kendi kendine hazırladığı bu İlerleme Raporunda; “Temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvencelerin güçlendirilmesi amacıyla, Anayasanın 90. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası antlaşmaların ulusal mevzuatın üzerinde olduğu hükme bağlanmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi için önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere ilgili mevzuat yenilenmiştir.” yazılı.

Anayasanın 90. maddesinde yapılan değişiklik 2004 yılı değişikliğidir ve sekiz yıl öncesine aittir. Eski Türk Ceza Kanunu yürürlükten kaldırılmış ve 12 Ekim 2004 kabul tarihli 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu (iki maddesi hariç) 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yani 2012’de sekiz yıl öncesine ait Kanun değişikliklerinden söz ediyorsunuz.

Raporda, “düşünce ve ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi için önemli düzenlemeler gerçekleştilmiştir” cümlesinden sonra “Türk Ceza Kanunu olmak üzere ilgili mevzuat yenilenmiştir” yazdığınıza göre; neden hala yargı reformları ile uğraşıyorsunuz?

Hala neden her kanun değişikliğinin adını birinci, ikinci, üçüncü yargı reformu diye numaralandırarak, kabul ettiğiniz Türk Ceza Kanunun ve oluşturduğunuz yargı sisteminizin yarattığı “yazım” ve “uygulama”dan kaynaklanan sorunlarla uğraşıyorsunuz? İnsanları sanki “uzun tutukluluk” bitecekmiş gibi beklentiler içine sürükleyerek neden umutlandırıyorsunuz?

Acaba, yasa tasarılarını numaralandırarak sürdürdüğünüz “numaralandırma işlemini” ne zaman sona erdirmeyi düşünüyorsunuz?  Birçok kanunu tek bir kanunla değiştirmek için birinci, ikinci, üçüncü yargı reformu adıyla numaralandırarak ve bir torbaya bütün “değişiklikleri atmak” suretiyle uzunca yazılı kanun adı ile değiştirmek nasıl bir amaç ve “numaralandırma” fiiline dayalıdır?

İlerleme Raporunuzda yazmışsınız. “Yargı ve Temel Haklar Faslının” öncelikli konularından olan ve “yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliğinin güçlendirilmesine yönelik bir Yargı Reformu Stratejisi Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak 2009 yılında kabul” edilmişti zaten… Bu Stratejiye göre hareket ediyorsunuz ve anlaşılan odur ki; yargı reformu değişiklikleri hakkındaki numaralandırma işleminiz buna dayalı.

Nitekim bu strateji kapsamında; “Yargı Reformu Paketleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu başta olmak üzere, reform niteliğinde birçok kanun yürürlüğe girmiş ve çok sayıda kanunda değişiklik yapılmıştır.”  Dolayısıyla “11 amaç ve 103 hedefin” tamamlanması gerektiği anlaşılıyor.

“Yargı Reformu Stratejisi çerçevesinde, yargı hizmetlerinin hızlandırılması, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesi, mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla 2011 yılında yürürlüğe giren 1. ve 2. Yargı Reformu Paketleriyle kapsamlı yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.” cümlesinin 5 numaralı dipnotunda şu “kanunlar” gösterilmiş:

1. Yargı Reformu Paketi: 31 Mart 2011 tarihli ve 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.

2. Yargı Reformu Paketi: 26 Ağustos 2011 tarihli ve 650 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”

Yani, Askeri Ceza Kanunundan başlayıp YÖK dâhil, birçok kanunda (1) ve (2) numaralı olan yargı reformları paketleriyle “reformlar” sağlanmış oldu(!)…

Devam edelim… “1. ve 2. Yargı Reformu Paketlerinin devamı niteliğinde olan 3. Yargı Reformu Paketi, AİHS hükümleri ve AİHM kararları doğrultusunda demokratikleşmeyi ve insan haklarının korunmasını güçlendirmek, ayrıca yargının iş yükünü azaltmak amacıyla 5 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.”

Türkiye’nin kendi “İlerleme Raporu” Sayfa 15’de böyle yazılı. Açıklaması dipnot 6’da “3. Yargı Reformu Paketi: 2 Temmuz 2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun”.

Sıra geldi 4 numaralı Yargı reformuna…

“İddia ile savunmayı eşitlemek, ifade özgürlüğünü genişletmek, tutukluluk konusunda evrak üzerinde karar vermeyi kaldırmak, haksız tutuklulukta tazminat, adli yardımı kolaylaştırmak ve kamulaştırma sonucu mülkiyet hakkı ihlallerini yok etmek” olarak 4. paketteki temel değişiklikler Adalet Bakanı tarafından Sayın Fikret Bila’ya yapılan açıklamada yazılı.

Adalet Bakanının 15 Şubat 2013 tarihli Milliyet Gazetesine yaptığı bu açıklamalarından çıkan sonuç, birinci sayfada manşet olmuş: “Hâkimler zihniyet değiştirmeli”

Bunca numaralı yargı reformu paketlerine rağmen, yargı ile hükümet arasında nasıl bir sorun var acaba?  Yoksa herhangi bir yargı reformunu gerektiren sorun yok mu?

Türk Ceza Kanunun veya numaralandırılmış kanunların “yazımında” bir hata mı var? Yazıcılarına sormalı…

Yoksa  “uygulamada” ortaya çıkan sorunlar yüzünden “zihniyet” değişikliğini sağlamak için numaralandırılmış yargı reformu paketlerini sürdürerek kanunları sürekli değiştirmemiz mi gerekiyor? Yargıç ve savcılara sormalı.

Numaralı “yargı reformları” kimler için yapılıyor? Kim kimi anlamıyor?

Kanun yazıcıları ile kanun yapıcıları ve kanun uygulayıcıları arasında “yargısal” bir sorun var mıdır yok mudur?

18 Şubat 2013

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN