Post image
Öfkeyle başlayan bir yolculuk

 

Burak GÖRAL
bgoral@hotmail.com

Türk sinemasının bu yıl en çok öne çıkan iki filmi de artık platformlarda…

Venedik Film Festivalinden Özel Jüri Ödülüyle dönen, Adana’da da Altın Koza alan Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, vizyondan sonra MUBI’yle evlerde de izlenebilecek. Filmin senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu Murat Fıratoğlu filmi anlattı…

Siverek doğumlu Murat Fıratoğlu’nun yazıp yönettiği film geçen yılın en çok konuşulan yerli yapımlarından biriydi. Domates tarlasında çalışan mevsimlik işçi Eyüp’ün borçlarından dolayı zaten canı burnundayken ustabaşı Hemme’yle alacağı yüzünden atışır. Öyle sinirlenir ki evinden beylik tabancasını alıp Hemme’yle hesaplaşmak üzere yola çıkar. Ama yolda karşılaştığı insanlar ve durumlar onda bazı duygu değişimlerine yol açacak, olaylar onu beklenmedik bir finale doğru sürükleyecektir.

İyileştirici bir gücü var

Asıl mesleği avukatlık olan ama, tutkuyla sevdiği sinemaya bağlanan Fıratoğlu, bir söyleşisinde “Bir insanın başka bir insandan üstünmüş gibi olmasını hiç anlamıyorum” demişti. Filmdeki insan sevgisini hissetmemek mümkün değil. Fıratoğlu’nun hem senaryo ve yönetiminde hem de oyunculuk performansındaki samimiyetinin seyircinin üzerinde iyileştirici bir gücü var. Film hazır MUBI’de tekrar seyirci karşısına çıkmışken kendisine bazı sorular yönelttik. •

Filmde yargılanacak bir kişi bile bırakmadım!

Hedefini yok etmek için yola çıkan kızgın bir adamın yolculuğu, onun için dönüştürücü bir içsel yolculuğa da dönüşüyor. Eyüp’teki bu dönüşüm, sabır ve tevekkülle anılan Eyüp peygambere bir gönderme mi acaba?

Hikâye oluşurken bilinçli olarak tasarladığım, öngördüğüm bazı olgu ve olaylar, sahneler vardı. Hikâyenin film olma yolculuğunda zamanla fark ettiğim bazı durumlar ise bunları önceden tasarlamışım hissi veriyor. Eyüp adı da böyle bir duruma işaret ediyor. Temizlersem; ben gönderme olarak yazmadım. Fakat gönderme olduğunu ben de düşünmeye başladım.

Avukat olmanızın bu hikâyeyi seçme kararınızda bir etkisi var mı?

Avukatlık mesleğinin filme sirayetini şöyle ifade edebilirim; bir katil zanlısını savunduğunuz zaman onunla empati kurmaya, onu anlamaya, onun penceresinden olayı idrak etmeye çalışırsınız. Bu onun bir cinayet şüphelisi olduğu gerçeğini değiştirmese de ona merhamet duymaya başlar, gerçeği eğip bükersiniz. Keza aynı meselede bir savcı ise maktul veya maktul yakınları ile bağ kurar ve onları anlamaya odaklanır, zanlının en üst sınırdan cezalandırılması için çaba sarf eder, gerçeği eğip büker. Hakim ise delillere göre olayın hukuk zemininde kendi vicdanı ile adil karar vermeye gayret eder. Hakimin karakteri de gerçeği eğip büker. Gördüğünüz üzere bir olay baktığınız yere göre farklı manzaralar doğurabiliyor. Yani adalet bile nereden baktığınıza göre anlam ve hüküm ifade eder. Ben kimseyi yargılamadım, sadece şunu yapmaya çalıştım, yargılanacak bir kişi bile bırakmadım. Belki bu hikâyeyi anlatarak avukatlık mesleğinde deneyimlerime romantik bir esinti vermek istedim.

Neden ilk filminizde ana karakteri kendiniz canlandırmak istediniz?

Daha dün bir arkadaşım “Bence sen kendini içten içe buna hazırlamışsın” dedi. O an yüzleştim. Evet, galiba bir gün bir yerlerde oynamak istemiştim. Fakat bu filmde ben oynamak için diretmedim, oyuncu çok aradık. İstediğim fiziksel özelliklere sahip birine aramalarımız ile sınırlı olmak üzere denk gelmedik. Açıkçası kendimi de hazır tuttum. Oyunculuğun çok zor bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Kolay ve zor olan tarafları ile bu film özelinde dengede durdu diyebilirim.

Dünyanın ve Türkiye’nin birçok yerinde farklı insanlar filmi izlediler. O gösterimlerde yanınıza gelip konuşan yabancı izleyicilerin duyguları nasıldı?

Misafirperverlik dünyada ölmemiş, gördüm. Yaşlılar seviyor, sarılıyor. Bazı gençlerin yüzünde ise “Bunu neden çektin, neden buraya kadar bunun için geldin?” diyen hınzır bir ifade sezinliyorum. Ama kültürel olarak bize yakın coğrafyalarda daha fazla ana karakter ile daha fazla bağ kurabiliyorlar. Benim anladığım kadarı ile dünyanın farklı yerlerinde (kesinlikle iyi bir film yaptığımı iddia etmemekle beraber) çok film izleyen veya eski filmleri seven, sinema tarihini bilenlerin sanki filmle biraz daha gönül bağı kurduklarını gözlemliyorum. Ama bunun sınırlı bir veriden anladığım bir kanaat olduğunu da ifade etmek isterim.»

* Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri Altın Kozayı alarak, Prime Videodaki Mukadderat da Altın Portakalı alarak bu yılın en çok konuşulan, en çok ödül alan iki yerli filmi oldular.

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN