Post image
Önce “beni” koru! (05.02.2013)

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül denetimli serbestlik yasasını onayladı. Buna göre, hapisteki yaklaşık 15 bin kişiye af geldi. Denetimli serbestlik yasasındaki son değişiklikle yaralama, hakaret ve tehdit suçlarından hapis yatanlar serbest bırakılacak. Cumhurbaşkanı’nın onayladığı yasayla 1 buçuk yılın altında cezası kalan 15 bin kişiye af geldi. Bu yasa sayesinde cezaevlerinden çıkacak olanların büyük çoğunluğu karısını döven ya da tehdit eden kocalardan oluşuyor.

Şu sıralar mecliste 3 çocuk için teşvik paketleri görüşülüyor. Kadın istihdamını engellemeyecek şekilde formüller oluşturulmaya çalışılıyor. Bu iki başlığı birlikte okuduğunuz zaman kadınların kendilerini “makine” den farklı hissetmeleri mümkün değil. Geleceğin nesillerini yaratmakla yükümlü bir makine. Ancak ne “korunması” ne de “ihtiyaçları” dikkate alınıyor. Ömrü yettiği kadar kullan sonra da at bir kenara.

3 çocuk için istediğiniz kadar teşvik paketi hazırlayın, çalışan bir kadının bu yükün altına girmesi mümkün değildir. İş yerlerine zorunlu kreş de koydursanız, 6 aya kadar ücretsiz izin de kullandırsanız, hatta çocukların tüm masraflarını devlet olarak karşılasanız bile 3 çocuklu bir annenin ev mesaisi ile iş mesaisini bir arada yürütmesi bugünkü iş kanunu çerçevesinde olağan üstü bir performans gerektirecektir. Bir de bunun üzerine eşleri tarafından dayak yemeyi, tehdit edilmeyi ve sürekli hakarete maruz kalmayı eklerseniz kadının kendini nasıl hissetmesini beklersiniz?

Ola ki bu kıskaçtan canını kurtarabildi ve eşinden boşandı. Mevcut medeni kanun gereğince 2001 yılı öncesi evli olan kadınlar eşleri rıza göstermediyse mal paylaşımında söz hakkına sahip olamıyorlar. Anlayacağınız aç acına ortada kalıyorlar. Eşi tarafından şiddet gören, 3 çocuklu ve çalışmak zorunda olan bir kadının siz devlet olarak hayatına nasıl bir “artı” getireceksiniz de şu anda çocuk sahibi olmayanları fazla fazla çocuk sahibi olmaya özendireceksiniz?

Boşanma oranlarındaki artış ortada. Peki, evlilik oranları nasıl gidiyor derseniz, her geçen gün kıyılan resmi nikâh sayısı düşüyor. Yani evlilik kurumu çöküyor. Siz ise bu çöken kurumdan üç çocuk istiyor bir de üzerine dayakçı kocaları serbest bırakıp iki devasa darbe daha vuruyorsunuz. Şu anda yeni evli veya evlenmek niyetinde olan kadınlarımız bu tutarsızlıklar karşısında nasıl hareket ederler sizce?

Sanıyoruz yeni dönem “döve döve çocuk yapma” dönemi olacak. Bu nedenle dayakçı kocalar “af” edildi ve kendilerine gizli görevleri verildi. Ve sanırız önümüzdeki yıllarda çocuk sayısını 3’e çıkaramayanlar önce eşlerini öldürüp sonra tekrar hapse girecekler, görev öyle ya da böyle tamamlanacak!

Oysa önce “beni” korusan? Yani kadınını. Önce bana yaşam hakkı versen, şiddet görmeden insanca yaşama hakkı. Sonra hayata hazırlamak için “eğitim”imi tamamlamama izin versen. Ama evde değil. Sosyal ortamda, yaşıtlarımla birlikte güle oynaya. Sonra da anne olmak istediğimde beni “ev işçisi” olarak kabul edip devlet olarak tüm sosyal haklarımı koruma altına alsan, aylık maaşımı, sağlık sigortamı ve emeklilik için primlerimi yatırsan. Çocuklarım büyüdüğünde de esnek çalışma saatleriyle tekrar iş hayatına dönmeme zemin hazırlasan. Daha “medenice” olmaz mı?

İyi haftalar,
Umut Vakfı

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN