Zeliş IRMAK
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’de son 11 yılda (2011-2022 yılları arasında) intihar vakalarında artış var. Veriler genç̧ kategorisi olarak tanımlanan 15-39 yaş aralığında da intihar vakalarının arttığını gösteriyor. Verilere göre 2011’de 2 bin 611 olan intihar sayısı 2022’de 4 bin 146’ya yükseldi. Aynı dönemde 15-39 yaş aralığındaki vakalar yoğunlaştı; kaba intihar hızları arttı.
Cemaat yurdundaki baskıların intihara sürüklediği Enes Kara, trans kadın Didem Akay’ın ölümü, 24 yaşındaki işsiz İhsan B’nin intiharı, yoksulluğa dayanamayan Kübra Ergin’in ölümü; sıralanan verilerin yalnızca birkaçı ve bu istatistik veriler sorunun ancak bir bölümünü aydınlatabiliyor.
Peki, genç intiharları sınıfsal mı? Gençlik üzerine çalışan Araştırmacı Umur Yedikardeş yanıtlıyor:
“Genç intiharları bal gibi sınıfsaldır. Aksini iddia eden de (neo)liberaldir. Çünkü intiharı psikolojik bir olgu olarak ele almak toplumsal yapıdaki tüm sınıfsal eşitsizlikleri yok saymak anlamına geliyor. Sosyal medya yoksulluğu görünmez kılmaya çalışıyor; neyi isteyip isteyemeyeceğimize dair rıza üretiyor. Eğlence, güvenli barınma, güvenli gıda gibi tüm haklarımız tartışmaya kapalıdır ve sınıfsal mücadelemizin temel direğini oluşturur. Kapitalizm merkezi ve yerel yönetimiyle sadece sermaye için çalışıyor. Haklarımızı bile müzakere ediyor. Bu da en çok gençleri etkiliyor.”
Genç intiharlarının ‘kişisel bunalım’ kategorisinde ele alınmasını Prof. Dr. Demet Lüküslü yorumluyor:
“Her intiharı tabii kendi bağlamında ele almak ve de tek bir sebebe bağlamamak önemli. Ancak burada intiharı bireysel bir sorunun ötesinde kolektif ve toplumsal yönleriyle ele almayı kastediyoruz. İntihar asla sadece bireysel bir mesele olmadığından bireyin kişisel sorunlarına indirgenemez.”
NEDEN, İÇ İÇE GEÇEN TOPLUMSAL SORUNLAR
İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezinin hazırladığı “Türkiye’de Genç İntiharları” raporunda intihar vakaları üzerinden tipolojiler çalışması yapılıyor. Lüküslü, üzerinde çok konuşulan örnek vakaları tespit edip intihar olgusunu yeniden açıklamaya çalıştıklarını ifade ediyor:
“İntihar nedenleri arasında ekonomik kriz ve bununla ilintili yoksullaşma, barınma sorunu, toplumsal baskı, gelecek güvensizliği, ekonomik bağımlılık ve aile içi iletişim sorunları öne çıkmaktadır. İntihar vakalarının neredeyse hepsinde bunlardan birkaçı iç içe geçmektedir.”
Son yıllarda Marmaray, metro istasyonları ve öğrenci yurtları gibi toplumsal alanlardaki intiharlara şahit oluyoruz. 20 yaşındaki Kübra Ergin’in yoksulluk ve geleceğe dair umutsuzluğunu ifade ederek intihar etmesini değerlendiren Lüküslü intihar mekanlarına dair şunları söylüyor:
“Gençlerin gündelik hayatlarının mekanları aynı zamanda intiharların meydana geldiği mekanlar haline geliyor. Bu sebeple de gençlerin gündelik hayatlarının bir parçası olan tüm kurum ve kuruluşların intihar olgusu ile yüzleşmesi önemli. Yurtlar ve cemaat evleri incelediğimiz örnek vakalarda karşımıza çıkan ve intiharların meydana geldiği mekanlar. Farklı profillere sahip, farklı nedenlerle intihar eden gençlerin temel bir ortak noktası olduğunu görüyoruz. Gençler çoklu krizler çağının içinden geçiyor ve gençlikten yetişkinliğe geçiş ve/ya genç yetişkinler olarak yaşama mücadelesini bu çoklu krizler çağında başarmaya çalışıyor. Konu yurt ya da cemaat yurtları olduğunda gençleri umutsuzluğa itenin seçeneksizlik olduğu göze çarpıyor.”
OVP İNTİHARLARI ARTIRABİLİR
İşsizlik gibi kötü çalışma koşulları da intihar sebebi olabiliyor. Umur Yedikardeş OVP’ye işaret ederek uyarıyor:
“Sermayenin topyekûn saldırısıyla karşı karşıyayız. Ana muhalefet partisi de iktidarın ‘yumuşama’ dediği sekansa uyum sağlamayı baştan kabul etti. Sermayenin uluslararası kurumlarla entegre olduğu bu yapının organize ettiği çalışma koşulları ağırlaşacak, ücretleri daha da düşecek. Öte yandan bu yapıyla ilişkilerini gizleme ihtiyacı bile duymayan sendikaları görüyoruz. Bunun karşısında her geçen gün yalnızlaşan genç işçiler var. Bazen intihar bazen de iş cinayetleriyle karşımıza geliyorlar. MESEM’ler de en önemli örneği. Gençler barınabilmek için bile çok kötü koşullara boyun eğmek zorunda kalıyor. Göç edemeyen ve yoksullaşan gençler gittikçe yalnızlaşıyor ve kendi kuşaklarında görece daha iyi ücret alan akranları tarafından dışlanıyor. İktidar ve sermaye kuşaklar içi bir rekabet de yaratıyor. Bu duruma bir de aile baskısı eklenince işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu bağlamda kötü çalışma koşullarının gençleri intihara sürükleme ihtimali olduğu bir gerçek.”
EN ÖNEMLİ SEBEP ÇÖZÜME DAİR UMUTSUZLUK DUYGUSU
LGBTİ intiharları, mülteci intiharları… Toplumdaki ayrışmaların neden olduğu intiharları Demet Lüküslü yorumluyor:
“İntihar araştırmaları literatüründe, hem LGBTİ+ genç intiharlarına hem de diğer kırılgan/dezavantajlı gruplardan gençlerin intiharlarına dikkat çekiliyor. Toplumdaki ayrıştırmalar, düşmanlaştırmalar bazı kırılgan kategorileri oluşturuyor ve bu da intihar risk faktörünü artırıyor.”
Lüküslü, intiharlara iten sorunlardan ziyade sorunların çözümüne dair umutsuzluğun etkilerine de dikkat çekiyor, gençlerin kendilerini çaresiz hissetmemelerini sağlayacak destek mekanizmaları, kurumlar ve uygulamalar üzerine düşünmenin, umudu yeşertmenin önemli olduğunu hatırlatıyor:
“Önemli olan sorunların varlığından çok, sorunları çözüp çözemediğiniz, sorunları çözme beceriniz ve çözüme dair bir umuda sahip olmanız. İntihar olgusu üzerine yapılan bazı önemli psikolojik araştırmalar, intiharların arkasında yatan en önemli sebebin sorunların çözümüne dair umutsuzluk ve çaresizlik olduğunun altını çiziyor.”
İNTİHAR YERİNE MÜCADELE
Umur Yedikardeş gençlerin yaşadığı sorunların çözümü için örgütlülük ihtiyacına dikkat çekiyor:
“Örgütlenmek, toplumsal sorunlara ve sınıfsal eşitsizliklere karşı yalnız olmadığını, dayanıştığını bilmek ve hissetmektir. Eğer, tüm bu koşullar göz önüne alınır ve örgütlenme biçimleri üzerine bir tartışma gerçekleşirse; gençlerle iletişim kurulabilir, gençler kendi sorunlarını anlatmakta söz sahibi olur, lise yıllarından başlayarak örgütlenme oranı artar ve bu sayede yaratılan dayanışma ile sorunlar kısa vadede çözülmese bile, gençler yalnız olmadığını hisseder ve intihar yerine mücadeleyi tercih eder.”
BAŞ FAİLE Mİ GÜVENECEĞİZ?
İntihar dememek, yaygın biçimde haberleştirmemek gibi kimi tartışmalar da mevcut.
Lüküslü: Konuya farklı açılardan bakanlar ve özellikle intiharın bulaşıcı etkisinden çekinerek konunun çok konuşulmaması gerektiğini vurgulayanlar var. Biz ise bu araştırma raporunda genç intiharlarına gözümüzü kapatmak yerine tam tersine konuya dikkat çekmek ve de bu intiharların bize düşündürdüklerine odaklanmayı tercih ettik.
Yedikardeş: Devlet denilen yapıya ne kadar güveniyoruz ki bu intiharları paylaşmayalım ve üzerine gitmeyelim? Elimizde resmi bir veri mi var? Olsa bile intiharın baş faili olan devlete güvenmeyi mi tercih edeceğiz? Öğrenci yurtlarında, cemaat evlerinde belki kaç genç intihar etti ve bizim haberimiz yok. Bu yüzden sosyal medya paylaşımlarını çok önemsiyorum ve sınıfsal eşitsizlikleri görmek açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu tartışmadan yola çıkarak Prof. Dr. Demet Lüküslü intiharın toplumsal bir iletişim biçimi olarak kabul edilip edilemeyeceğini yorumluyor:
“İntihar, modern sosyolojisinin kurucu isimlerinden Emile Durkheim’ın 19. yüzyıl sonunda kaleme aldığı çalışmasından itibaren sosyolojinin de ilgilendiği bir konu. Sosyologlar için intihar bir toplumsal iletişim biçimi olarak okunmasa da toplumda nelerin olup bittiğini anlamamızı sağlayacak bir toplumsal gerçeklik/toplumsal olgudur. Durkheim, bunu başat iki kavram üzerinden (etegrasyon ve regülasyon) üzerinden anlamaya gayret eder. Bugün eleştirel intihar çalışmaları da intiharı bir kamu sağlığı konusu olarak ele almanın önemine işaret ediyorlar. Biz de genç intiharlarını gençlerin içinden geçtikleri kriz döneminde attıkları çığlık olarak tanımladık.”
(Günlük Evrensel, 19.05.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN