Zeynep oral, O Güzel insanlar ve O portrelere O Çılgın İnsanlar’da devam ediyor: Kitap Ahmet Say’dan Atilla İlhan’a, Deniz Türkali’den Türkan Şoray’ a kültür sanat dünyasına damga vurmuş sıradışı isimlerin etkileyici portrelerini sunuyor.
Bugüne dek 20’yi aşkın kitabın altına imzasını attı. Milliyet gazetesinde kültür sanat gazeteciliğine 1968 yılında başladı ve 1972’de Milliyet Sanat dergisinin kurucuları arasında yer alarak dergiyi 30 yıla yakın yönetti… Bugün hala hem gazeteciliğe, hem yazarlığa, hem de PEN Yazarlar Derneği Türkiye başkanlığına devam eden Zeynep Oral’ın O Çılgın İnsanlar kitabı çıktı.
Kitap, Ahmet Say’dan Atilla ilhan’a, Deniz Türkali’den Türkan Şoray’a, Jacques Brel’den Gilbert Becaud’a, Marlene Dietrich’ten Ayla Erduran’a kadar kültür sanat dünyasına damga vurmuş sıra dışı isimlerin etkileyici portrelerini sunuyor. İnkılap Kitabevi tarafından yayımlanan kitap, yazarın O Güzel İnsanlar ve O Büyülü İnsanlar serilerinin ardından, okuyucuyu değerli sanatçıların dünyasına davet ediyor. ‘’Onlar sadece çılgın değil, aynı zamanda büyülü, sıra dışı ve yaratıcı insanlar. Bu isimlerin her biri, hayatı yeniden anlamlandırmak için eşsiz bir perspektif sunuyor. Onlar beni çok zenginleştirdi, ben de bu zenginliği başkalarına aktarmak istedim’’ diyen Oral’ın kaleminde okuduğumuz portreler, yalnızca bireysel yaratıcılığın değil, aynı zamanda bu yaratıcı isimlerin topluma kattığı derin anlamların da izini sürüyor. Zeynep Oral’ la yeni kitabini konuştuk.
‘Çıplak’ Salvador Dali
Kitabınızda Ayla Erduran gibi klasik müzik ikonlarından Nermin Abadan Unat gibi toplumsal bilimlere yön veren figürlere, Türkan Şoray’dan Tarık Akan’a kadar geniş bir yelpazeden insan hikayeleri var. Bu isimlerin yaşamlarından sizi en çok etkileyen ortak yön neydi?
Gazeteciliğin en güzel yanlarından biri, birçok farklı insanı tanıma şansı sunması. Ancak her tanışıklık aynı derinlikte olmuyor. Bazı insanlarla röportajınızı yapar, işi bitirir ve vedalaşırsınız. Ama bazılarıyla öyle bir elektrik tutar ki hiç beklemediğiniz bir şekilde o insanla dost olursunuz. Elbette bu bağın oluşmasında öncesinde yapılan hazırlığın büyük etkisi var. Eğer bir yazarsa bütün eserlerini okumuş olmanız, bir ressamsa eserlerini görmüş olmanız, bilmeniz ve anlamanız şart. Ancak bu hazırlığın üzerine bir de karşılıklı güveni ve enerji eklenirse işte o zaman ortaya bambaşka bir bağ çıkıyor. Sanırım insanlar bana güveniyor. Onlarla konuşurken hissettikleri bu güven, bir röportajı sadece bir iş olmaktan çıkarıp gerçek bir bağa dönüştürüyor.
Bu bağ. Portrelerinizi derinleştirirken objektifliğinizi etkiliyor mu?
Portrelerini yazdıklarım, bana güvenen insanlar. Beni zenginleştirenler, beni çoğaltanlar… ‘’Ben, ben, ben!’’ diye sayıklayanlardan, kendileriyle çok dolu olanlardan uzak durmaya çalışıyorum. Kitaplarda objektif olmak çok göreceli… Daha yazacağınız konuyu, kişiyi seçerken bile objektiflikten uzaklaşıyorsunuz. Bir diğer önemli şey de paylaşmayı seviyor olmam. Bu ülkeden hepimiz sorumluyuz, değerlerimizi, herkes bilmeli tutkusu (Ruhi Su’dan Leyla Gencer’e, Aziz Nesin’den Yaşar Kemal’e)… Ülkedeki yanlışları, haksızlıkları herkes bilmeli takıntısı (Ahmed Arif’ten Reha İsvan’a)…
Şaşırtıcı bir Salvador Dali öykünüz var…
Salvador Dali ile o karşılaşmada gerçekten şok geçirmiştim. Çok gençtim, bugün düşündüğümde o cesaretime hala şaşırıyorum. O an Dali’yi tamamen çıplak görünce koridorun bir ucuna doğru kaçtım. O, koridorun diğer ucundaydı ve birbirimize bağırıyorduk. O bana, ‘’Hani benimle röportaj yapmak istiyordunuz?” diye sesleniyordu. Ben de ‘’Yapamam’’ diye haykırıyordum! ‘’Ama neden?‘’ dedi. ‘’Çünkü çıplaksınız’’ diye cevap verdim. Dali, “Ah, bak! Giyinmeyi unutmuşum” dedi. “Siz geri dönün, burası bir süit. Oturma odasında bekleyin, ben gidip üzerimi giyeceğim’’ dedi.
(O2, 31.01.2025)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN