Post image
Üç ayrı kitapta Türkiye’nin ‘göç’le imtihanı

göç

Çağlayan Çevik (cevik@hurriyet.com.tr)

“Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’nin tarihi, biraz da göçlerin tarihidir” diyerek söze giriyor akademisyen Sinan Gökçen, Romanların göçü konusunu irdelemeden önce. Şairin söylediği “Dört nala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket, bizim” dizelerinde çizdiği haritanın ustaca tanımını yapıyor Gökçen. İşin ilginç yanı, bu coğrafyanın kaderini de zaten göçler belirlediği için böyledir. Ancak kuruluşundan bugününe kadar hâlâ etkin bir kader çizgisidir göç. Bilhassa Anadolu ve tarihsel anlamda Türkiye coğrafyası için… Türkiye’nin göçle imtihanını tüm yönleriyle bize gösteren üç kitap yakın tarihlerde raflardaki yerini aldı.

göç1Bunlardan ilki M. Murat Erdoğan ve Ayhan Kaya‘nın derlediği İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkan ‘Türkiye’nin Göç Tarihi’ adlı incelemesi. Kitapta, alanında uzman yirmiye yakın tarihçi, sosyolog akademisyen 14’üncü yüzyıldan başlayıp 21’inci yüzyıla, yani bugüne kadar çektikleri çizgide, bir durağında Türkiye’nin muhakkak olduğu göç yollarını/biçimlerini ele alıyorlar. Kronolojik olarak 14 ve 15’inci yüzyıllardaki Anadolu’ya ve Balkanlar’a gerçekleşen göçlerden başlayıp hemen ardından Roman ve Yahudi göçleri üzerinden etnik göçleri değerlendiriyorlar. Kölelikten girişimciliğe Afrika’dan Türkiye’ye gerçekleşen ve her yüzyılda farklı bir amaç ve sebeple karşılık bulan göçlerden Kırım Tatarları, Nogay ve Çerkeş göçlerine, ‘zorunlu göç’ten mübadelelere, yüksek nitelikli insan göçünden siyasi mültecilere ve elbette Türkiye’den Avrupa’ya işçi göçüne kadar her konuyu tek tek işliyorlar. Son yıllarda yaşanan Suriyeli göçünün de titizlikle irdelendiği kitap siyasi ve sosyal hayatın önemli konularından biri olan meseleye daha doğru bakabilmemizi sağlayacak. Ayrıca Nermin Abadan Unat‘ın ele aldığı ‘Türkiye’nin Emek Göçü‘ incelemesi de ‘gurbetçi’ olgusunu tüm yönleriyle anlamamızı sağlayacak…

göç2Konu Türkiye ve göçse, bir noktadan sonra diğer ‘gurbet’ coğrafyalarından, bilhassa Almanya’dan bahsetmek bir gereklilik artık. Birçoklarımızın Mesut Özil‘in Türk Milli Takımı’nı seçmemesi sebebiyle hatırladığı ancak tartışmasız son yarım asırlık yakın tarihimizin en önemli konularından birisidir Almanya’ya göç. Ki mesele ilk günden beri edebiyat ve diğer sanatlar aracılığıyla da dile getirilmiştir. İlk günlerde tahta bavullarla, tren katarlarında gerçekleşen göç, daha sonra farklı şekillerde tezahür ettiyse de, gurbet herkeste aynı derin etkiyi bırakıyor gibi görünüyor. Bu yargıya Halit Çelikbudak‘ın Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan anı kitabı ‘Umut Peronu‘nu okuduktan sonra vardığımı söylemeliyim. Altbaşlığmda da belirttiği üzere ‘Almanya’ya göç serüveni’ni kaleme almış Çelikbudak. Uzun yıllar Hürriyet Almanya-Avrupa yayın yönetmenliği görevlerini de üstlenen yazar, söze tam bir gazeteci gibi giriyor. Kendi göçünden önce, göç hafızasından ve kayıtlarından bahsediyor. Zira Çelikbudak’ın anne-babası da Almanya’ya gidenlerden. Kendi göç anılarını anlatırken Çelikbudak aynı zamanda Almanya’ya işçi göçünün tarihsel ve belgesel tanıklıklarını da ortaya koyuyor. Kitabın önsözünü Feridun Zaimoğlu‘nun kaleme aldığını da ayrıca belirtmek gerek.

göç3Türkiye-Almanya-göç üçgenini kurmuşken, Sabine Adatepe‘nin Levent Bakaç tarafından Türkçeye çevrilen kitabı ‘Bahar’dan söz etmenin tam zamanı. Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan romanında Adatepe, Türk-Alman bir kızın, Bahar’ın, hikâyesini anlatıyor. Ama tersten başlıyor hikâye. Çünkü Bahar ölmüştür. Daha doğrusu herkes Bahar’ın Almanya’da töre/namus cinayeti kurbanı olduğuna inanmaktadır. Zanlı ise kardeşi Burak‘tan başkası değildir… Sabine Adatepe, konuyla ilgilenen sosyal danışman Ina aracılığıyla Bahar’ın ölümünün ardından Bahar’ın ve hiç bilmediğimiz Türk-Alman jenerasyonunun hikâyesini yazıyor. Yazar sadece Almanya’da kalmayıp Türkiye’ye de uzanarak olayı bütün boyutlarıyla haliyle daha gerçekçi kılıyor. Yukarıda, Almanya’ya göçün bir edebiyatı olduğunu söylemiştim. O zincire dahil olacak, oldukça nitelikli bu romanı mutlaka okumalısınız. İyi bildiğimizi sandığımız konulara edebiyatın penceresinden de bakın…

(Hürriyet Pazar Keyf, 09.08,2015)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN