Post image
Umutsuzluk…

 

Yılın son günlerini yaşıyoruz…

Umutlu olmak mümkün mü?

Laf aramızda kalsın…

Özellikle çocuklara, gençlere çaktırmayalım, umutları eksiltmeyelim her şeye rağmen diyoruz… Ama onlar cin gibiler… Dijital çağın çocukları hiçbir şeyi onlardan saklamak mümkün değil maalesef…

Umut Vakfı Koordinatörü Ebru İlke Bingör’ün oğlu Tuna daha 9 yaşına girecek, ama patates dahil her şeyin fiyatı şimdiden ona dert olmuş… Eminiz ki pek çok çocuk böyle… Anne-babalarından bir şey isterken kafalarında kocaman bir soru işareti var… “Acaba?”

Evet Tuna şimdiden patatesin fiyatını kafasına takarsa halimiz nice olur, demeden geçemiyoruz ki; bir kaç gazete de yer alan “Atanamayan öğretmen canına kıydı” haberi dikkatimizi çekiyor… Pek çok gazete görmemiş bile haberi…

Hasan Cihan Aslan daha 26 yaşında, birkaç yıldır atama bekliyormuş…

Muş’un Varto ilçesinden yıllar önce Mersin’e göç eden bir ailenin oğlu ve geçtiğimiz yıl babası Kamer Kamil Aslan’ı kaybeden Aslan, İzmir’de üniversitede okuyan kardeşi Cemal Can Aslan’ın eğitim masraflarını karşılamak üzere yanına gitmiş…

Kiraladıkları evde kardeşiyle birlikte kalan ve kuryelik yaparak geçimlerini sağlayan Aslan, gerçekleşmeyen atamasının bunalımıyla geçtiğimiz Pazar günü Bornova’daki evlerinde kendisini vurarak intihar etmiş…

Haberi görünce, eğer insansanız, hala duygularınızı yitirmemişseniz içinizde adeta fırtınalar kopuyor…

Evet; Hasan Cihan Aslan uygulanan ve ısrar edilen yanlış eğitim politikalarının, politikaların bir kurbanı…

Aslan, atanamayan ve intihar ettiği belirtilen 50’yi aşkın öğretmenden sadece birisiydi. Mersin’de dün gözyaşları arasında toprağa verildi… İnsan hayatını, geleceğini politik malzeme olarak görenlerin acaba hiç mi vicdanları sızlamıyor?

 

 

Evet umutsuzuz, toplumda ilkokul çağındaki çocuklara kadar hemen herkes umutsuz… Eğitim hizmeti alırken umutsuz, sağlık hizmeti alırken gördüğü muameleden umutsuz, okulunu bitirdiğinde iş bulamamaktan, atanamamaktan, ayrımcılıktan vs. vs. hemen herkes mutsuz ve umutsuz…

Başta üniversite hastaneleri dahil her yer dökülüyor… Suçu tamamen iktidara atmak kolay… Ya o hastanelerde Profesörlük, yöneticilik mertebesine ulaşmış olan insanların az mı suçu var ya da suçları yok…

Emin olun onlar da iktidar ya da iktidarlar kadar suçlular…

Özellikle üniversite hastanelerini özel hastanelere hasta taşımak aracı görenler, üniversitede titri görünen, kısacası üniversiteyi özelde para kazanmanın aracı olarak kullanan hocalar az mı suçsuz… Hepsi “sağlığın özelleştirilmesine” yaptıklarıyla su taşıyorlar farkında olarak ya da olmayarak…

Hastaları, iyi hizmet vermeyerek üniversite hastanelerinden soğutmaya adeta çalışıyorlar… Üç beş meraklı, idealist tıp öğrencisi varsa onlara bile yaptıklarıyla neredeyse köstek oluyorlar…

Kızmayın lütfen… Örnek verin derseniz o kadar çok ki… Daha çok yeni bir yaşanmışlık var. Hem de bir tabip odası başkanı, kulaktan dolma “hastaları azarlıyor, ilgilenmiyor” lafları vardı da… Bizzat yaşandı. Hastayı muayene etmek şöyle dursun, yüzüne bile bakmıyor, gösterdiği yarasına bakmak yerine, başını duvara çeviriyor. Kolonoskopi, endoskopi yaptırması için sevk kağıdı yazıyor, ama komedi filmlerine konu olacak şekilde sonra da bize “3 yıl sonraya gelin” diyor…

Ha haa haaa… Yani üniversitenin kapısını hiç açmayın, biz burada yatalım, diyor…

Resmen trajikomik…

Aman ha, laf söylemeyin yüzünüze bile bakmaya tenezzül etmeyen hocaya, sonra siz suçlu olursunuz bir sağlıkçıya laf söylediğiniz için…

İşini layıkıyla yapan tüm sağlıkçılardan özür diliyoruz… İyi ki varsınız, var olmaya devam edin…

Biliyoruz ki bu tip insanlar, bir şeylerin, sistemin düzeltilmesine örnek olmak yerine sizlerin de sırtında kambur…

Bu eleştirilerimiz adam gibi çalışan, topluma hizmet vermeye, bir şeyleri düzeltmeye uğraşanların sırtındaki kamburlara, diyoruz ve sözlerimizi noktalıyoruz…

Hastanelerde saat üçten sonra doktor, özellikle de hoca bulursanız şaşırın… Buldunuz mu?

Çünkü hala aralarda, yok edilmeye çalışılan “idealist bir iki deli” kalmıştır, bıktırılmalarına rağmen…

Umarız her şeye rağmen “bir iki idealist deli” çoğalır da sağcı-solcu-ortayolcu siyasetten öte iş yapmayan eğitimden-sağlığa her alanın çökmesine neden olanları ekarte edebilir ve çocuklarımız için gelecek umutlarını çoğaltır…

Çuvaldızı biraz fazla batırdık galiba size, bize, herkese… Tek amaç; geleceğimiz çocuklarımıza, gençlerimize umut dolu bir dünya bırakmak, kırıntılarından da bizlerin yararlanabilmesi…

Her şeye rağmen umutlarınız, umutlarımız eksilmesin, başta sağlıklı olmak üzere, huzurlu, mutlu, keseleriniz dolu, bahtınız açık, isteklerinizin, hayallerinizin gerçekleştiği, tüm kötülüklerin, dertlerin, sorunların, kederlerin geride kaldığı, sevgi dolu, mutlu yıllar…

Umut Vakfı

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN