
Diziyle öne çıkarılması gereken soru şu: Toksik bir dünyada yalnız bırakılan çocuk yüzlü erkek faillerin bedelini daha kaç kadın canıyla ödeyecek? Fotoğraf: IMDb
Tuğçe Madayanti ŞEN
Netflix’in İngiliz yapımı mini dizisi Adolescence, 2025 Emmy Ödülleri’nde tam sekiz Primetime Emmy kazanarak televizyon dünyasında dikkat çekici bir başarıya imza attı. “En İyi Mini Dizi” dahil olmak üzere birçok prestijli kategoride ödül alan yapım, teknik ustalığı, oyunculuk performansları ve sorduğu çarpıcı toplumsal sorularla öne çıkıyor. Başrol oyuncuları Stephen Graham, Erin Doherty ve özellikle 15 yaşındaki Owen Cooper sahnenin yıldızları oldu. Cooper, Jamie Miller rolüyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Mini Dizi)” ödülünü kazanarak bu kategorideki en genç Emmy sahibi oldu. Bu yalnızca bir ödül değil, aynı zamanda genç oyuncuların dramatik ve ağır rollerle sahici performanslar verebileceğinin de bir kanıtı.
Dizi, 14 yaşındaki Jamie Miller’ın bir sınıf arkadaşını öldürmekle suçlanmasını merkezine alıyor. Hikâye, bireysel bir trajediyi anlatmanın ötesinde, genç erkeklerin dijital ortamda şekillenen kültürü, siber zorbalığı ve çevrimiçi kadın düşmanlığını mercek altına alıyor. Jamie’nin eylemleri, ebeveynlerin ve yetişkinlerin anlamakta zorlandığı bir çevrimiçi dünyada meydana geliyor. Bu açıdan Adolescence, ergen erkek öfkesini sadece karakter patolojisi olarak değil, toplumsal ve kültürel bir sorun olarak işliyor. Dizinin teknik yapısı da hikâyenin anlatımı kadar etkileyici. Dört bölümlük mini dizinin tamamı tek plan tekniğiyle çekilmiş; bu, izleyiciyi olayların içine sürüklüyor ve dramatik yoğunluğu kesintisiz bir biçimde hissettiriyor. Senaryo, doğal ve derin bir şekilde karakterlerin iç dünyasını ortaya koyarken, İngiliz mini dizisinin, Amerikan tipi aksiyon odaklı anlatımından uzak, kırılganlık ve terk edilmişlik temalarıyla özgün bir perspektif sunuyor.
∗∗∗
Dizinin en öne çıkan temalarından biri, ‘incel’ kültürünün genç erkekler üzerindeki etkisi. ‘İncel’ (involuntary celibates / istemsiz bekarlar) olarak bilinen çevreler, bazı erkeklerin romantik ve cinsel başarısızlıkları üzerinden kendilerini tanımladıkları, zamanla kadınlara karşı öfke ve hak iddialarını normalleştiren bir alt kültür oluşturdu. Dizide bu, tek bir popüler kişi veya sosyal medya hesabıyla sınırlı değil; gençler için neredeyse ‘doğal’ bir çevre, hayatlarının içinde sürekli maruz kaldıkları bir toksik ortam haline gelmiş durumda. Burada bir parantez açarak gerçek hayatta örnek olarak Andrew Tate gibi sosyal medya figürü örnek gösterilebilir; Tate, erkeklere yönelik motivasyon içerikleri paylaşırken, erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları ve üstünlükleri gibi tartışmalı mesajlar veriyor. Bu tür fikirler, artık bireysel etkilerden bağımsız olarak internet ortamında yaygın ve gençler için normalleşmiş bir kültürel akım haline gelmiş durumda! Jamie karakteri, bu toksik çevrenin bir ürünü olarak şekilleniyor; toplum tarafından terk edilmiş, gelişmekte olan cinselliğini ve reddedilmeyi yönetmeyi öğrenememiş bir genç. İngiltere’de ergen cinayetlerinin çoğu bıçakla işlendiği için, bu şiddet Amerikan dizilerine aşina olanlara paradoksal gelebilir. Türkiye’deyse fazlasıyla tanıdık.
Genç oyuncu Owen Cooper, Jamie’nin radikalleşmiş bir mizojiniste dönüşümünü etkileyici bir olgunlukla yansıtıyor. Özellikle tutuklanmasından yedi ay sonra geçen üçüncü bölümdeki psikolog sahnesi, kırılgan erkeklik üzerine keskin ve yoğun bir diyalog sunuyor. Psikolog Briony, Jamie’yi anlamaya çalışırken annelik yapmaktan çok onun iç dünyasını açığa çıkarıyor; bu da izleyicide hem sersemletici hem de boşluk hissi veren bir dramatik deneyim yaratıyor. Son bölüm biraz daha zayıf hissettirse de Stephen Graham, baba Eddie rolünde oğlunun suçlamalarına inanmazlıktan tarifsiz bir acıya evrilen hâlini sahici biçimde yansıtıyor. Jamie ile Eddie’nin ilişkisi, izleyiciye önceki yüzyılların ‘babanın günahları’ motifinden farklı olarak, oğulun babasının bilmediği bir dünyayı miras aldığını gösteriyor. Adolescence, X Kuşağı ebeveynlerinin günümüz Z kuşağı çocukları üzerindeki etkilerini sergilerken, Amerikan dizilerindeki ergen isyanı ve dramatik abartı motiflerini tersine çeviriyor. Burada öne çıkan kavramlardan biri de ‘ahlaki panik’ (moral panic). Dizi, genç erkeklerin dijital dünyada karşılaştığı tehlikeleri dramatize ederek sunuyor; sorunlar abartılıyor ve izleyiciye yoğun bir toplumsal kaygı hissi aktarılıyor. Çevrimiçi kötülük, adeta her yere sızan bir buhar gibi hem yaygın hem de somut bir tehdit olarak temsil ediliyor. Dizi kolay çözümler sunmaktan kaçınıyor. İstismarcı ebeveynler ya da aile sırları yerine, Jamie’nin yaşadığı sorunların toplum ve dijital kültürle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu yaklaşım, modern erkeklik ve dijital çağın gençler üzerindeki yıkıcı etkilerini izleyiciye doğrudan sorgulatıyor. Öne çıkarılması gereken soru şu: Toksik bir dünyada yalnız bırakılan ÇOCUK YÜZLÜ ERKEK FAİLLERİN BEDELİNİ DAHA KAÇ KADIN CANIYLA ÖDEYECEK?
(Birgün, 21.09.2025)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN