Post image
“Kadın cinayetleri kanıksanır hale geldi”

 

Elif ERGU

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle ilgili “Şiddet evrimleşti; dijital şantajdan ısrarlı takibe kadar risk büyüyor. En büyük tehdit dijital şiddetin yükselişi. Adalet Bakanlığı verilerine ulaşamıyoruz; kadınlar mahrem görüntülerle susturuluyor, evlere kapatılıyor, istanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kadınların yaşam hakkına mal oluyor. Şiddet, toplumsal sağlığı ve ekonomiyi de çökerten bir olgu” diyor.

Türkiye’de kadına yönelik şiddet artık sadece istatistiklerle değil, her gün hayatımızın içine düşen acı hikayelerle karşımıza çıkıyor. Şiddetin türleri değişiyor, dijital mecralara taşınıyor, derinleşiyor ve ne yazık ki kanıksanan bir kadın cinayeti gerçeğine dönüşüyor. Bu ağır tabloyu yıllardır sahada takip eden Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü tehlikenin boyutuna dikkat çekiyor.

Güllü ile psikolojik şiddetten dijital şantaja, genç kadınlar için artan riskten İstanbul Sözleşmesi’nin yokluğuna kadar uzanan geniş bir çerçevede Türkiye’nin şiddet gündemini konuştuk.

Şiddet sizce neden artıyor?

Bazı kişiler ‘şiddet hep vardı şimdi görünür oldu’ diyor. Buna katılır mısınız? Katılmam mümkün değil. Çünkü çok uzun zamandır aktivizm yapıyorum ve çoğunlukla sahadayım. 2008 Ocak’ta yayınladığımız basın duyurusunda kadına yönelik şiddet olaylarının arttığını belirtmiş, kamuoyunu uyarmıştık. O günden bugüne şiddet evrim geçirerek vahşileşti. Bugün çocukları ve aile bireylerini de kapsayan kadın cinayetleriyle karşı karşıyayız. O yıllarda görünür olan fiziksel, görünmeyen ise psikolojik ve ekonomik şiddetti. Bugün ise her yıl biçim değiştiren, korkutan, sindiren ve yaşam hakkı gaspına dönüşen bir şiddet tablosu var. Bu nedenle “Sosyal medya ile görünürlük arttı” söylemine katılmıyorum. Sizler gibi kadın gazeteciler, eşitliğe inanan erkekler, sahada çalışan kurumlar, yerel yönetimler ve özel sektörün artan farkındalık çalışmaları bu görünürlüğü güçlendirdi. Hükümetlerin kadın politikasızlığına rağmen STK’lar eşitliği savunuyor; yapılan işbirlikleri ve özel sektörün kapsayıcılık-eşitlik odağı sayesinde görünürlük arttı.

COVİD’DEN BU YANA PSİKOLOJİK ŞİDDET DE ARTTI

Türkiye’de son 12 ayda kadınların yüzde 11.6’sı psikolojik şiddete, yüzde 3.7’si dijital şiddete uğramış. Ekonomik, cinsel şiddet de var. Size yansıyan son rakamlar neler?

Ev içi şiddet acil yardım hattımıza ulaşan çağrılar üzerinden her ay veri analizimiz var. Bu veriler düzenli olarak yayımlanıyor. 2025 Ekim sonu itibarıyla 10 aylık şiddet türleri dağılımı şöyle:

Fiziksel şiddet: %35.26, ekonomik şiddet: %8.62, psikolojik şiddet: %39.38, sosyal şiddet: %9.27, cinsel şiddet: %7.47. Bu tabloda özellikle psikolojik şiddet çok önemli. Kadınların çoğu ancak bir başkasının yaşadığım duyunca “Ben de bunu yaşıyorum” diyebiliyor.

Covid döneminden bu yana fiziksel şiddetle birlikte psikolojik şiddet artarak devam ediyor. Dijital şiddette ise elimizde sağlıklı bir resmi veri yok. Çünkü Adalet Bakanlığı’nın adli sicil istatistikleri kamuya kapalı. Ancak TKDF’ye ve baroların çocuk hakları merkezlerine gelen bildirimler, dijital şiddetin özellikle çocuklarda arttığını; kadınlarda ise mahrem görüntülerle şantaja dönüştüğünü açıkça gösteriyor. Teknolojiyi kullanma konusundaki bilgi eksikliği hayatları karartan sonuçlara yol açıyor. Ve tüm bunlarla şiddet vakaları artıyor… Kadına yönelik şiddetin yıllar içinde kadın cinayetine evrildiğine tanıklık ediyoruz. Artık ülkemizde ne yazık ki kanıksanan bir kadın katliamı var. Bu tablo sürerken özellikle ısrarlı takip ve dijital şiddet çok hızlı bir yükseliş gösteriyor. Amaç, kadını evde tutmak; toplumsal değerleri kullanarak baskı kurmak; flört, birliktelik ya da evlilik hâlinde mahrem görüntülerle şantaj ederek itaate zorlamak. Bu çok tehlikeli bir yapı.

EN ÇOK 19 30 YAŞ GRUBU KADINLAR ŞİDDETE UĞRUYOR

Federasyon olarak son 3.5 yıldır bu tehlikeyi anlatıyoruz. Ancak bilişim hukuku, denetim mekanizmaları ve devlet politikaları aynı hızda ilerlemiyor. Bu nedenle sosyal platformlarla işbirliği yapıyoruz. Google, Amazon, Meta, TikTok gibi şirketlerle birlikte yer aldığımız uluslararası çalışma grubunda sahadaki deneyimlerimizi aktarıyor, önleyici tedbirler alınmasını sağlıyoruz. İçişleri ve Adalet Bakanlığı nezdinde de çözüm üretmek için çalışıyoruz. Geçen haftalarda çocuk istismarı konulu toplantıda Aile Bakan da Türkiye’deki uygulamalarla ilgili mesaj gönderdi. 13-16 Ekim’de Singapur’da yapılan “dijital istismar” toplantısında federasyonumuz, Türkiye’den örnek gösterilen çalışmamızın sunumunu yaptı. Ayrıca Stop.NCI.org.tr üzerinden, sosyal medyaya düşen şantaj amaçlı mahrem görüntülerin kaldırılması için işbirliği yürütüyoruz. Bu konular devletin daha hızlı adım atmasını gerektiriyor. BM bile bu yıl 25 Kasım-Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm temasını dijital şiddete ayırdıysa, STK’ların öngörüsünün ne kadar yerinde olduğu anlaşılır. ABD’de de 19 Mayıs 2025’te “Take it Down Act” kabul edildi.

Şiddete en çok maruz kalan yaş grubu kimler?

19 – 30 yaş arası kadınlar, yüzde 40.7 ile en yüksek oram oluşturuyor. En verimli yaşlarını şiddet tehdidiyle geçirmek zorunda kalıyorlar.

TÜİK verilerine göre 15-24 yaş arası şiddet rakamlarında artış var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yaş grubu hem nüfusun en yoğun olduğu hem de en fazla sorun yaşayan grup. Erken yaşta evlilik, eğitimden kopuş, ekonomik yük, işsizlik, aileye destek zorunluluğu, askerlik, sosyal izolasyon ve toplumsal baskılar gençleri zorluyor.

Tüm bunlar ikili ilişkilerde, evliliklerde ve iş hayatında uyum sorunları yaratıyor; şiddeti artırıyor. Nitekim katledilen kadınların yüzde 44.8’i 19-35 yaş aralığında.

Evli kadınların daha çok şiddete uğradığını gösteren araştırmalar var. Gözlemleriniz nedir?

Ev içi şiddet hattımıza gelen çağrılar bunu doğruluyor. 2025 Ekim sonu itibarıyla kadın cinayetlerinin yüzde 48’i evli olduğu eşi tarafından işlenmiş durumda.

Yani kadınlar, aynı evi, aynı hayatı paylaştıkları; çoğu zaman çocuklarının babası olan kişiler tarafından öldürülüyor. Üstelik 2025 “Aile Yılı” ilan edilmişti. Bu tabloya tanıklık ettikçe sesimizi daha da yükseltiyoruz. “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” dememizin sebebi de bu.

Yasal uygulama eksiklikleri için ne yapılmalı? Beklentileriniz var, ancak cinayetlere rağmen adımlar atılmıyor. Şiddete uğrayan kadınların kendini güvende hissetmesi için acil hangi önlemlere ihtiyaç var?

Bu iktidar, Avrupa’ya yayılmasına öncülük ettiği İstanbul Sözleşmesi’nden anlamsız gerekçelerle çıktı. Ardından kadın kazanımlarını zayıflatacak adımlar geldi: Kürtaja erişimin fiilen imkansızlaştırılması, eğitimde ayrımcılığa yol açan kız okulları, Medeni Kanun’daki resmi nikâh şartının kaldırılmasına yönelik girişimler, kamu kreşlerinin kapatılması, kadın istihdamını azaltan politikalar, LGBT+ bireyleri hedef alan söylemler…

“Şiddet merhametle çözülür” anlayışıyla bu sorun çözülmez. Önlem almayan her kurum, ölen kadınların sorumluluğunu taşır. Şiddete maruz kalan kadınların içinde bulundukları psikolojik durum derin düşünmeye engel oluyor. Bu nedenle KADES ve TKDF acil yardım hattının bilinmesi çok önemli. Hattımız özel sektör desteğiyle ayakta duruyor; bu da devlet politikası eksikliğim gösteriyor.

Siz hayatınızı bu konuya adadınız. Kadınlara ne söylemek istersiniz?

Flört döneminde başlayan kontrolcü davranışlara dikkat edin. “Beni sevdiği için yapıyor” dediğiniz şey, yarın hayatınızı kuşatacak baskının ilk adımı olabilir. Evlilikte yediğiniz ilk tokattan sonra edilen özür, şiddetin gerekçesini unutturmasın. Kimsenin kimseye şiddet uygulama hakkı yoktur. Aile önemli, ama acıya dönüşmüş bir yapıyı “çocuk yaparak düzelir” sanmak yanlıştır. Kendi yolunuzu çizin.

Eğitiminizden ve işinizden vazgeçmeyin. Devletin sosyal haklarını talep etmekten çekinmeyin ve asla unutmayın: “Yalnız değilsiniz. Biz varız. Dayanışma yaşatır.”

“Farkındalık her zaman gerekli”

25 Kasım’dan 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar farkındalığı artırmak için neler yapılmalı?

Bu süreç kurumların yoğun tanıtım yaptığı bir dönem. BM her yıl 16 günlük aktivizmi duyuruyor; bu yılın teması “Dijital şiddete noktayı koy.” Ancak farkındalık sadece bugünlerde değil, her zaman gerekli. Çünkü şiddet yaşam hakkımızı elimizden alan, ruh sağlığımızı bozan ve toplumsal yapıyı çökerten bir durum. Sosyal mecralarda, reklam panolarında, basılı ve dijital medyada bilgilendirici mesajlar yer almalı. Şiddete maruz kalan kadınların yalnız olmadığını gösteren kısa filmler, afişler hazırlanmalı. Ayrıca alanda hak odaklı çalışan STK’ların iletişim bilgileri daha geniş kitlelere ulaştırılmalı.

(Oksijen ek, 28.11.2025)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN