Post image
Kölelikten kurtulmak

 

Tuğçe MADAYANTİ DİZİCİ

İğneleyici sözlerle, alaycı yergilerle döşeli hikayesine enerjik bir anlatım dili katan yönetmen, kapitalizmin en karanlık yüzüne, hiciv türü ile enerji yükleyip filmi canlı tutmuş.

Aravind Adiga‘nın, Booker ödüllü romanı Beyaz Kaplan (The White Tiger) Netflix’te Ocak sonunda yayınlandığından beri hakkında konuşulmaya devam ederken, bir de Oscar’da Uyarlama Senaryo dalında aday gösterildi. Bollywood aktörleri Adarsh Gourav, Priyanka Chopra ve Rajkummar Rao‘nun rol aldığı film, fakir babası öldükten sonra okulu bırakmak zorunda kalan Balram‘ın hikâyesini anlatıyor. Fazlasıyla zor bir hayata doğan, bir öğretmenin “beyaz kaplan” iltifatını kendisine düstur edinen Balram, içinde bulunduğu en alttaki sosyal sınıfından ve ülkesindeki kast sisteminin kendisini hapsettiği ‘tavuk kümesi’nden kaçarak büyümek ister. Balram’ın günümüz Hindistan’ında çok yoksul bir köylüden başarılı bir girişimciye dönüştüğü bu yükseliş öyküsü destansı bir yöntemle, kara mizah dolu bir dil eşliğinde anlatılmakta.

ENERJİK ANLATIM DİLİ

İğneleyici sözlerle, alaycı yergilerle döşeli hikâyesine enerjik bir anlatım dili katan filmin İranlı-Amerikalı yönetmeni Ramin Bahrani, elinde tuttuğu sağlam romanın hakkını vermiş. Kapitalizmin en karanlık ve karamsar yüzüne, hiciv türü ile enerji yükleyip onu canlandırarak, hem düşündürücü, hem ürkütücü hem de eğlendirici bir filme imza atmış. Filmografisi iyi filmlerle dolu olan Bahrani’yi ilk kez duyduysanız, öncelikli olarak izlemenizi tavsiye edebileceğim filmi Oto Kasabı (Chop Shop)’dır. Bahrani’nin bir gencin kaotik dünyadan kurtulup daha iyi bir hayat kurma çabasını izlettiği bu filmi göz önünde bulundurursak, her iki filmin son derece benzer hikâye çıkış noktaları bizi, Bahrani’nin Beyaz Kaplan için son derece doğru bir isim olduğu çıkarımına götürür. Görüntü yönetmeni Paolo Carrera’nın Balram karakterinin cesaretini, rüyalarını kamerasıyla yakalarken filmin destansı duruşuna büyük katkı sağladığını da eklemem lazım. Hikâyesinin şaşırtıcı kıvrımlarına, oyuncuların manyetik performansları da eklenince ortaya harika bir film çıkmış. Keskin zekalı diyaloglar, harika bir sinematografi ve hepsinden önemlisi tüm bunların merkezinde filmi yukarılara taşıyan, Balram karakteri ile muhteşem bir yıldız oyuncuyu müjdeleyen Adarsh Gourav. Oscar bu muhteşem yıldızı aday listesine almadı ama BAFTA aldı ve buradan En İyi Erkek Oyuncu ödülü alacağına eminim. Almalı!

Filmde izlediğimiz Hindistan gerçek mi kurgu mu tartışması aynen Milyoner (Slumdog Millionaire) zamanında olduğu gibi alevlenmiş durumda. Hintli eleştirmenler ağırlıklı olarak, filmi ‘yoksulluk pornosu’ olarak değerlendirerek filmin sadece Hindistan’daki yaşama dair bir yorum olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını söylemekteler. Düşünelim. Balram, romanda olduğu gibi filmde de hikâyesini, yakında Hindistan’a bir devlet ziyaretinde bulunacak olan Çin başbakanı Wen Jiabao’ya yazdığı mektupla anlatarak başlıyor. Bu bile filmin gerçek bir hikâyeyi anlatmadığını görmek için yeterli bir done. Ancak şunun altını çizelim, bazı filmler gerçeğin birer yansımasıdır yani sahnelenmiş gerçekliktir. İzleyiciyi rahatsız eden, düşündüren, sorgulatan bir film bu ve Hintli izleyicilerin bunlarla ilgilenmiyor oluşu veya tepki göstermiş olması belki de zaten bunları biliyor ve içinde yaşıyor oluşlarındandır. Ama bana kalırsa Hindistan’da zirveye oturmuş olan aşırı milliyetçilik duygularındandır.

BALRAM’I ANLAMAK

Hizmetkâr sınıf ile zengin sınıfın arasındaki uçurumun içine seyircisini bodoslama sokan bu drama, halkın en yüksek seviyesinden, en alt seviyesine kadar devam eden büyük yozlaşmayı, laikliğin ortadan kalkmış olduğunu, o hayatlara yaklaşabileceği kadar yakından gözlemliyor. Peki Hintlileri bu denli rahatsız eden şey nedir bu filmde? Verdiği bağımsızlık savaşında kullandığı Gandhi’nin barışçıl yöntemleriyle herkese örnek olan (Mahathma Gandhi’nin bir Hindu milliyetçisi tarafından öldürüldüğünü de unutmayalım), laik bir dünya görüşü ile ülkede yaşayan çok sayıdaki etnik ve dini gruplara eşit mesafede duran Hindistan’dan eser kalmadığındandır belki de. Ülkenin halen başında olan sağcı, radikal Hindu milliyetçisi Narendra Modi başbakanlığındaki iktidarın, Hindistan’daki yaşamı nasıl etkilediği ve dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülkelerin başında gelen bir ülke olarak Müslümanlara nasıl davranıldığını görmek içler acısı.

(Birgün, 20.03.2021)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN